Küçük ve şirin kasaba harika bir güne uyanmıştı. Güneş mavi gökyüzünde tüm heybetiyle belirmiş, sanki insanlara gülümsüyordu. Bu güzel atmosfere paralel olarak insanlar da neşe dolu başlamışlardı güne. Gülümsüyor ve eğleniyorlardı. Ama asıl eğlence gece yaşanacaktı. Çünkü o gün Cadılar Bayramı’ydı.
Kasabanın sokakları bu önemli etkinlik için günler öncesinden süslenmeye başlamıştı. Kasaba sakinleri de hem evlerini hem de kendilerini hazırlıyordu. Bahçeler, ürkütücü şekilde oyulmuş ve içlerine mumlar yerleştirilmiş balkabaklarıyla doluydu. Hemen yanlarına çeşitli çiçekler kondurulmuştu. Kapı ve çatılardan rengarenk led ışıklar sarkıtılmış, verandalara oyuncak bebekler yerleştirilmişti. Süpürgeler, kavanozlar ve hayvan figürleri onlara eşlik eden diğer objelerdi.
Çocuklar eğlenmeye erkenden başlamıştı. Sokaklarda kahkahalar atarak dolaşıyor, akşam kapı kapı gezip toplayacakları şekerlerin hesaplarını yapıyorlardı. Bunu yaparken nasıl gözükecekleri ise en önemli konuydu. Kostüm ve makyaj için haftalardır kafa patlatıyorlardı. Hepsi o gecenin en ürkütücü karakteri olabilmek için yoğun çaba harcayacaktı.
Otuzlu yaşlarında alımlı bir kadın olan Melinda, geceyi bekleyen kasaba sakinlerinden biriydi. Etkinlik için heyecan taşıyordu. Cadılar Bayramı’nı oldum olası severdi. Aslında çocukları seviyordu, onları mutlu etmek hoşuna gidiyordu. İyi bir ev sahibi olarak bayrama eksiksiz hazırlanır, çocuklara verebilmek için evine çeşit çeşit şekerlerden depolardı. Onlar da en iyi şekerlerin Melinda’da olduğunu bilirlerdi. Melinda ve kocasının çocukları yoktu, belki de bu yüzden onları sevindirmekten keyif alıyordu.
Kadın o gece yalnız olacaktı. Eşi bir iş için kasaba dışındaydı. Gece için önceden almış olduğu şekerleri sepetlere doldurdu. Hepsinin içine üzerinde güzel bayram dileklerinin yazılı olduğu notlar bıraktı. Diğer ev işlerine dalarak geceyi beklemeye başladı.
Hava kararmış, gece çökmüştü. İnsanlar evlerine çekilip misafirlerini beklemeye başlamıştı. Çocuklara verecek şekeri olan kasaba sakinleri verandalarındaki ışıkları yakmışlardı. Balkabakları ve süsler ışıl ışıldı, sokaklarda tam bir cümbüş vardı. Her şey tam anlamıyla hazırdı. Melinda bir iki defa pencereden dışarı bakmıştı. Birbirinden ürkütücü kostüm ve makyaja sahip çocuklar kapıları dolaşmaya başlamıştı bile. Kadın verandanın ışığını açtıktan sonra televizyonun karşısındaki kanepesine yerleşti.
On dakika sonra kapı çaldı. Melinda yerinden kalkarak masanın üzerindeki şeker dolu sepetlerden birini alıp kapıyı açtı. Birkaç kostümlü çocuk paspasın üzerinde duruyorlardı. Cadı, vampir, iskeletor… Neredeyse tüm ürkütücü karakterler Melinda’nın evinin önündeydi. Bayramın adeti gereği tekerlemeler söyleyerek ellerini bir şey istercesine havaya kaldırdılar. Melinda gülümseyerek sepeti onlara uzattı. Çocuklar teşekkür edip şarkılar eşliğinde sokağa fırladılar. Kadın mutlu bir şekilde kapıyı kapadı ve kanepesine döndü.
Beş dakika sonra kapı bir kez daha çaldı. Melinda’nın karşısında bu defa küçük bir kurt adam ve bir şeytan vardı. Onlar da şeker sepetlerini alarak diğer evlere doğru yola koyuldular.
Melinda gece boyunca her kapı çalışında elinde bir sepetle dışarı çıkıp çocukları sevindirdi. Ta ki sepetleri ve şekerleri tükenene kadar. Artık onlara verecek bir şeyi kalmadığı için verandanın ışığını söndürdü. Böylece çocuklar bu evde bir işleri olmadığını anlayacaklardı.
Aradan birkaç saat geçmişti, tam gece yarısıydı. Melinda günün verdiği yorgunlukla televizyonun karşısındaki kanepede uyuyakalmıştı. Tam o sırada kapının zili çaldı. Kadın irkilerek uykusundan uyandı ve saate baktı. “Gecenin bu vaktinde hala şeker isteyen çocuklar mı var?” diye geçirdi aklından. Yerinden kalkarak kapıya yöneldi ve aynı anda dışarıya seslendi: “Maalesef şekerimiz kalmadı.”
Kadın dışarıdan ses gelmeyince kapıyı merakla açtı. Tam paspasın üzerinde küçük bir çocuk duruyordu. Çocuğun yüzü siyaha boyanmıştı. Üzerinde siyah-beyaz yatay çizgili bir tişört, kafasında da siyah uzun bir cadı şapkası vardı. Omuzlarından arkasına doğru küçük ve siyah bir pelerin uzanıyordu. Hiç kıpırdamadan gözlerini Melinda’ya dikmişti.
Melinda kendini biraz garip hissetti. Çocuğu şöyle bir süzdükten sonra üzgün bir ifade takınarak “Çok üzgünüm, tüm şekerlerim tükendi. Hepsini senin gibi miniklere dağıttım. Verecek bir şeyim kalmadı.” dedi.
Çocuksa hiç tepki vermedi. Konuşmuyor, sadece Melinda’ya bakıyordu. Kadın verandadaki lambayı işaret ederek “Gördüğün gibi yanmıyor. Bu şekerim olmadığı anlamına gelir. Aslında biraz geç kaldın, saat gece yarısını geçiyor. Daha erken gelseydin sana koca bir sepet dolusu şeker verebilirdim.” diye ekledi.
Çocuk yine cevap vermedi. Hareket dahi etmiyor, garip gözlerini kadından bir an olsun çekmiyordu. Melinda bu tuhaf çocuktan biraz ürkmeye başlamıştı. “Üzgünüm, artık içeri dönmem gerek. Sen de evine gitsen iyi olur. Ailen merak etmiştir.” Son bir kez daha çocuğa baktı, “İyi geceler” diyerek kapıyı kapadı. Biraz kapının önünde durduktan sonra delikten dışarıya göz gezdirdi. Paspasın üzerinde kimse yoktu. Çocuk çaresizce ayrılmıştı.
Melinda düşünceli bir şekilde salona döndü. Çocuğun görüntüsü gözlerinin önünden gitmiyordu. Neden böyle garip davranmıştı? Neden onunla hiç konuşmamıştı? Kendini biraz da kötü hissetmişti. Yapayalnız kapısında duran bir çocuğu eli boş göndermişti.
Bu düşünceler eşliğinde odasının yolunu tuttu. Üzerini değiştirip yatağına uzandı ve derin bir uykuya daldı.
Sabah pencereden giren güneş ışığıyla uyandı Melinda. Yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltı hazırlamak için mutfağa yöneldi. Buzdolabını açtı ve içerisinde meyvelerin bulunduğu bir tabağı aldı. Dolabı kapatıp arkasını dönmüştü ki aniden sıçradı. Bu ani irkilme nedeniyle elinden kayan tabak zemine düşerek parçalandı. Melinda gördüğü şeye anlam veremeden dikkatlice bir kez daha baktı. Mutfak masasının üzerinde şeker dolu bir sepet duruyordu.
Kadın henüz şoktan çıkamadan masaya doğru yaklaştı ve sepete göz gezdirdi. O anda şekerlerin arasına katlanmış bir kâğıdın iliştirilmiş olduğunu fark etti. Kâğıdı alıp içini açtı ve bir kez daha dehşete düştü. Kağıdın üzerindeki not bir hayli ürkütücüydü.
“Önümüzdeki yıl bana da şeker ayır.”
Not: Hikaye tamamen benim tarafımdan yazılmıştır, bana aittir. İzin almadan veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Bir Cevap Yazın