Gençlik güzel şey. Özgürlük, heyecan, adrenalin, aşk. Hayata karşı kanın kaynaması kadar insanı canlı tutan bir şey var mıdır? Her şeyin ilki o dönemlerde yaşanır. Özellikle güzel bir kızla iseniz. İlk randevu, İlk gece gezmesi, ilk öpüşme, ilk aşk. Bu heyecan bir yaşam boyu kaç defa yaşanır ki? Ama bu adrenalin patlaması bazen tehlikeli de olabilir. İki sevgilinin başından geçen hikayemiz de öyle.
Genç sevgililer harika bir gün geçirmişti. Sabah okula gitmişlerdi. Orada birbirlerini çok göremiyorlardı. Farklı sınıflardaydılar, arkadaşları da farklıydı. Zaten onların sevgili olduğunu okulda kimse bilmiyordu. Arkalarından konuşulur, gereksiz espriler yapılır diye gizli tutuyorlar, bir araya dahi gelmiyorlardı. Ufak tefek kesişmeler, gizli gizli bakışmalar dışında temas kurmuyorlardı birbirleriyle. Bu durum birbirlerini daha çok özlemelerine ve arzulamalarına sebep oluyordu.
Okuldan sonra daha önce kararlaştırdıkları gibi sahilde buluştular. Görülürüz korkusuyla alışveriş merkezi gibi yerlere gidemiyorlardı. Onlar biraz daha rahat olabilecekleri denize yakın yerleri seçiyorlardı genellikle. Hem daha özgürce geliyordu bu. Ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayak kumlarda yürüdüler, dondurma yediler, kumsalda uzandılar ve birbirlerinin gözlerinin içine bakarak güneşi batırdılar.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Dönmek için çocuğun arabasına bindiler. Çocuk kıza dönerek eve gitmek istemiyorum dedi. Kız da sanki aynı düşünüyormuş gibi çocuğa bakıyordu. Çocuk “Seni bir yere götüreceğim, yalnız kalabileceğimiz bir yere.” Dedi. Kız biraz şaşırmıştı.
“Benimle yalnız kalmak istemiyor musun?” diye yüzünü buruşturarak sordu çocuk.
Kız bu soruya karşılık gülümsedi. “Elbette istiyorum. Haydi gidelim.”
Çocuk mutlu olmuş bir yüz ifadesiyle gaza bastı.
Hava artık tamamen kararmıştı. Sevgililer şehir yolundan dışarı doğru çıkmışlar, her iki tarafı ormanla kaplı bir yola girmişlerdi. Yolda onlardan başka kimse yoktu. Arabanın farlarından başka ışık da. Kız karanlığı ve ormanı görünce biraz tedirgin olmuştu. Nereye gittiklerini sordu.
Çocuk “Dediğim gibi yalnız kalacağımız bir yere. Zaten geldik” dedi. Arabayı sağa doru kırarak ormanın içine giren bir yola saptı, bir süre daha böyle devam ettiler.
Çocuk “Korktun mu yoksa, gittiğimiz yeri görünce bana teşekkür edeceksin.” dedi.
Ve dediği gibi de oldu. Biraz daha gittikten sonra açıklık bir alana geldiler. Burası ormanın içinde hafif yüksekte kalan bir alandı. Önlerindeyse denizin harika manzarası duruyordu.
Kız büyülenmişti. Çocuğa dönerek gülümsedi. “Dediğin gibiymiş gerçekten, harika! Teşekkür ederim!”
İki genç sevgili manzaranın da yardımıyla arabanın içinde birbirlerine yaklaştılar. İkisi de birbirinin yüzüne dokundular. İçtenlikle gülümsedikten sonra dudakları şehvetle düğümlendi. Sonrasında ise arzularına dur demeyerek sevişmeye başladılar. Dakikalar boyunca tenleri buluştu.
Birbirlerinin olma mutluluğuyla arabanın içinde uzanırlarken çocuk arabanın kapısını açıp dışarı çıktı. “Tuvalete gidiyorum, hemen geleceğim” dedi. Kız gitme diyemeden çocuk gitmişti bile.
Kız karanlık ve ıssız bir ormanda tek başına olmaktan hoşlanmadığı için aracın kapılarını kilitledi ve erkek arkadaşını beklemeye başladı.
Aradan dakikalar geçti, çocuk henüz dönmemişti. Kız arada sırada sevgilisinin gittiği tarafa bakıyordu. En sonunda arabadan inip yakından bakınmaya karar verdi. Birkaç adım atmıştı ki dehşetle sıçradı. Karşıda bir gölge kendisine bakmaktaydı.
Bu kesinlikle erkek arkadaşı değildi, panik ve korkuyla hemen arabaya döndü, kapıyı kapatıp kilitledi. Gölge hareket etmiyor ama ona bakmaya devam ediyordu. Kız artık korkusunu gizlemiyordu. Kornaya basıp sevgilisine bağırmaya başladı. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Bağırmasının ve kornaya basmasının bir şey değiştirmediğini görünce bir anlığına bunları yapmayı bıraktı. Ortalık tamamen sessizliğe büründü. Arabanın dışında hafif ve derinden gelen bir sürtünme sesi duydu ama ne olduğuna anlam veremedi.
O sırada dışarıdaki gölgenin hareket etmeye başladığını fark etti. Arabaya doğru geliyordu. Kız artık paniğe kapılmıştı. Çığlık çığlığa bağırıyor ve ağlıyordu. Anahtarları aradı, kontağın üzerindeydi. Anlık bir hareketle aracı çalıştırdı ve can havliyle gaza bastı. Ancak araç ilginç bir şekilde hareket etmedi, sanki bir şey onu tutuyordu. Derinden gelen sürtünme sesinin biraz daha arttığını fark etti.
Gölge hızını arttırmıştı, artık arabaya yaklaşıyordu. Kız dehşet içerisinde ağlamakta, çığlıklar atmaktaydı. Buradan kurtulmalıydı, hiçbir şey düşünemiyordu. Sadece gaz bastı, hışımla ve daha çok.
Kızın gaza iyice yüklenmesi sonucu araç onu tutan şeyden kurtuldu, araba kendini öne attı. Tam o anda dışarıdan korkunç bir çığlık geldi. Bu ses erkek arkadaşına aitti.
Kız ne yapacağını bilemeden ayağını gazdan çekti. Dışarıya, etrafına baktı, gölge ortalarda yoktu. Birkaç saniye öylece kalakaldı. Daha sonra cesaretini toplayarak dışarıda ne olduğuna bakmak için araçtan çıktı. Ve o anda gördükleri onu paramparça etti.
Erkek arkadaşı arabanın hareket etmeden önce durduğu yerin üzerinde boğazında bir iple ağaca asılmış haldeydi. İpin diğer ucu ise arabanın arkasına bağlanmıştı. Çocuk araba hareket etmeden önce ayaklarının ucuyla arabanın tavanına değiyor, ancak öyle hayatta kalabiliyordu. O sürtünme sesi çocuğun spor ayakkabılarına aitti. Can havliyle parmak uçlarıyla aracın tavanına dokunarak hayatta kalmaya çalışıyordu. Kız arabayı hareket ettirerek erkek arkadaşının ölmesine neden olmuştu.
Kız çaresizlik içerisinde acı dolu bir çığlık attı, ciğerlerini parçalarcasına ağlamaya başladı. Yıkılmıştı, bitmişti, bitap düşmüştü. Orada öylece kalakaldı. Arkasından saplanan bıçağın keskin acısını hissedemedi bile.
Not: Dinlediğiniz hikaye metni tarafımdan hazırlanmış olup fikir “Urban Legend” filminden alınmıştır.
Ya cok üzüldüm korkuncmus😔
BeğenBeğen