Samantha bana bunu üçüncü randevumuzda söyledi. Onun koltuğunda film izliyorduk. Tam onu öpmeye çalışacaktım ki eliyle yüzümü kapattı ve beni engelledi.
“Bilmen gereken bir şey var,” dedi.
Kendimi hazırladım. İşte yine aynı hikaye başlıyordu. Şu “bir ilişkiye hazır değilim. Tabii ki seninle bir ilgisi yok.” tarzı şeyler.
Bu, kesinlikle duymak istediğim en son şeydi çünkü ona çoktan aşık olmuştum.
“Tamam,” dedim.
“Takıp çıkarılabilen bir yüzüm var.”
Bu da yeni bahanesiydi.”Bu sefer de neyin var ?” Gülmek üzereydim ama o son derece ciddiydi.
“Yüzüm sökülebiliyor.”
“Şaka mı yapıyorsun?”
“Hayır. Yüzüm gerçek anlamda çıkarılabilir. Yakından bak.” Çenesini kaldırdı ve oradaki izi işaret etti. “Dikişleri görebilirsin.”
Boynunun ne kadar güzel olduğunu düşündüğüm başöndürücü bir andan sonra daha yakından bakmak için biraz daha yaklaştım. Görmesi hayli zordu ama yüzünden boğazına doğru kısmen anormal bir geçiş vardı. Aklıma bir düzine soru akın etti.
“Bunun neden veya nasıl olduğu gibi sorular sormaya zahmet etme sakın. Söyleyemem. Eğer bu senin için problemse hemen şimdi ayrılalım. Bunu bilmeni istedim çünkü senden hoşlanıyorum ve seninle olmak istiyorum ama sanırım bu imkansız.” dedi Samantha.
Neler olduğunu tam olarak anlayamayarak “Tamam, çıkarabildiğin bir yüzün var. Sorun değil. Kimin umrunda, ne olmuş yani? Güzel görünüyor.” dedim.
“Başka bir şey daha var. Günde bir kere, genelde geceleri, yüzümü çıkarmam ve iç kısmını dezenfekte etmem gerek. Eğer dezenfekte etmezsem çürür. Bu aşağı yukarı günümün nasıl geçtiğine bağlı olarak bir saat sürüyor. O sırada, gerçek yüzüme asla ama asla bakmamalısın. Asla. Anlıyor musun?”
“T..tamam. Soru sormak yok. Gerçek yüzüne.. bakmak yok.”
Samantha ayağa kalktı. “Şimdi banyoya gideceğim ve yüzümü temizleyeceğim. Bu sırada söylediklerim hakkında düşünürsün. Eğer döndüğümde hala burada olursan ne güzel ama eğer gidersen de anlarım ki…”
Arkasını döndü ve banyoya girdi. Banyo kapısının kapandığını duyduğumda şaşkınlık içinde oturdum.
Söylediklerini ciddi bir şekilde düşündüm. Bir çeşit şaka olmalıydı. Peki gerçek olması mümkün müydü? Bir oyuncunun yüzünü film makyajıyla değiştirmek kesinlikle mümkündü, bu yüzden Samantha’nın da her gün “sökülebilir bir yüz” takmasının mümkün olduğunudüşünüyordum.Belki de etinin ezildiği korkunç bir kaza geçirmişti. Belki yüzü asitle erimiş, ateşle yanmış ya da cildi ağır makinelerle kesilmişti. Eğer öyle olsaydı asla bilemez ev göremezdim çünkü bana asla söylemezdi. Açık, sadece kaslardan oluşan ve çürüyen bir yüz hayal ettim. Öpüştüğüm şey buysa onu öpebilir miydim? Ama derinin altında hepimiz öyle değil miydik? Sadece kas, kemik, kan ve yumuşacık organlar. Elimi saçlarımın arasından geçirerek oturma odasında volta atıyordum. Samantha’dan hoşlanıyordum, hem de çok. Akıllıydı, eğlenceliydi ve güzeldi. Ama bu güzellik gerçek miydi? Bu önem, var mıydı? Gerçek olup olmaması mühim miydi? Acaba üstünkörü mü düşünüyordum?
Banyodan çıktığında hala oradaydım. Yüzüne baktım. Bana gülümsedi. Ona aşıktım.
İlişkimiz başladı ve zaman geçti. Birlikte bir eve taşındık ve evlenmeye karar verdik.
Çoğunlukla, tamamen normal bir ilişkiydi. Aşık iki gencin birlikte bir hayat kurması gibi. Gün içinde gerçek yüzünü tamamen unutmak kolaydı. Yeterince doğal görünüyordu, belirli konumlarda ve ışıklarda bile yüzünün doğal olmadığına dair herhangi bir belirti yoktu.
Ancak her gece aynıydı. Samantha, bazen bir, bazen iki saatliğine banyoya kapanıyor ve yüzünün iç kısmını temizliyordu. İçimdeki merak asla beni bırakmadı. Oraya oturur ve o yüzün altında ne olduğunu merak ederdim. Birkaç sefer merakıma yenik düşecek gibi oldum ama hiç yapmadım.
Ara sıra ona sorguluyordum. Eğer bir şey olduysa bunun ne olduğuna ya da sökülebilir bir yüzün nasıl bu kadar gerçek durduğuna ve bu yüzün altındaki şeyin gerçekte neye benzediğine dair sorular soruyordum. Onu ne olursa olsun sevdiğimi ve gerçek yüzünün neye benzediğini umursamadığımı söyleyerek gerçek yüzünü göstermesi için onu ikna etmeye çalıştım. Sadece merak ettim, hepsi bu.
Bana hiç göstermedi ya da altındaki hikayeyi anlatmadı. Bana kızmadı da. Sadece omuz silkip, “Göremeyeceğini biliyorsun. Biliyorsun, sana bundan bahsedemem. ” derdi.
Samantha’nın sökülebilir yüzünden kimseye bahsetmedim. Bunu benden kendisi istemedi. Sadece bunun kimseyi ilgilendirmediğini düşünüyordum.
Bir kişi hariç.
Bekarlığa veda partimdeydik. Denize yakın bir otelde birkaç oda kiraladık ve geceyi uyuşturucu alarak geçirdik. Chris benim en iyi arkadaşımdı; kardeş gibiydik. Üniversitede birbirimizi sık sık ziyaret ediyorduk ve yazları birlikte geçiriyorduk. Üniversiteden sonra farklı şehirlere taşınmış olsak da iletişimi hiç koparmadık.
Deniz kenarındaki kayalıkların üzerinde dururken Chris’e Samantha’nın sökülebilir yüzünden bahsettim. İlk başta şaka yaptığımı sandı. Sonra, çoğuna cevap veremediğim binlerce soru sordu.
“Yüzünün altında ne var?”
“Bilmiyorum, dostum. Bilmiyorum.”
“Bilmemek seni delirtmiyor mu?”
Omuz silktim. “Bilmediğim bir sürü şey var. Hesap yapmayı bilmiyorum ve ölünce bize ne olacağını da bilmiyorum.”
“Ama dostum o senin karın olmak üzere ve sen onun neye benzediğini bilmiyorsun bile. Demek istediğim, ben olsam bir bakardım. Banyoya bir kamera yerleştirebilirsin. Yüzünü temizlediği yer orası, değil mi? Bir kamera yerleştir ve bak. Neye benzediğini öğrenmiş olursun.
İç çektim. “Evet, beni delirtiyor. Milyonlarca defa sordum. Ama asla göremeyeceğimi söyledi. İstemesem de saygı duymak zorundayım dostum. Aşk bu.”
Chris güldü. “Sen mi bana bir kadına saygı duymaktan bahsediyorsun? İlginç.”
Sonra şafak sökerken eski günlerden konuşmaya devam ettik.
Chris geçen hafta iş için şehirdeydi ve hafta sonunu bizde geçirmeye karar vermişti. Yaptığımız konuşma dört yıl önce olmuştu. İletişimi koparmamamıza ve ülkenin farklı yerlerinde yetişkin iki kişinin görüşebileceği sıklıkta birbirimizi görmemize rağmen o zamandan beri Samantha’nın sökülebilir yüzü hakkında konuşmamıştık.
Cumartesi akşamı oldu. Arka bahçede tembel tembel uzanıyorduk. İşten bir mesaj aldığımda biftekleri yeni bitirmiştik ve biraya gömülmüştük.
“Lanet olsun, bir iş görüşmesi yapmam lazım,” diye sızlandım.
“Cidden mi? Cumartesi gecesinde mi?” Kaşlarını kaldırarak sordu Samantha.
“En büyük müşterim bebeğim, üzgünüm.”
“Neyse. Dedi Smantha. “Ben de içeri girip temizleneceğim. Chris, biraz yalnz takılmanın sakıncası var mı?”
Chris gülümsedi. “Sorun yok. Biram var, bahçenizde çekilmesi gereken birkaç ot var. Tanrı biliyor, tembel kocan bunları beceremez. Bu tam bir trajedi.”
Gözlerimi devirdim ve arama yapmak için yan bahçeye gittim.
15 dakika sonra içeriden gelen çığlıkları duydum. Hem en iyi arkadaşım hem de karım dehşet içinde feryat ediyorlardı.
Telefonu düşürdüm ve hızla eve girerek koridordan yatak odamıza koştum. Açık kapıdan, ana banyonun kapısının da açık olduğunu görebiliyordum.
“Sakın girme!” diye çığlık attı Samantha. “Yüzümü takmadım! Ambulansı ara! O gördü! Ah tanrım, o gördü!” diye çaresizce bağırdı. Bu beni dehşete düşürdü ve aceleyle banyoya gitmek istedim fakat aniden bunun bir hata olacağını anladım.
Birden Samantha’nın gerçek yüzüne kibrinden dolayı değil, kendi güvenliğim için bakmamı istemediğini anladım.
Chris banyodan çıkarken sendeledi. Banyo kapısının kilidini açmak için kullandığı düzleştirilmiş bir ataç tutuyordu. Şimdi onu tekrar tekrar gözlerine saplayıp anlamsızca bağırıyordu. Açıkça deliliğin derinliklerindeydi ve kendisini yaraladığını görmek midemi bulandırdı.
“Lanet olası ambulansı ara!” diye bağırdı karım. “Buraya girme! O GÖRDÜ!”
Döndüm ve telefonumun yeni biçilmiş çimlerin arasına düştüğü yan bahçeye koştum. Müşterim hala hattaydı, paniğe kapılmıştı. Tüm o çığlıkların ne olduğunu soruyordu. Telefonu kapattım ve 911’i aradım.
Sağlık görevlileri geldiğinde Chris koridorda nöbet geçiriyordu. Samantha hıçkırarak başını okşuyordu. Yüzü takılıydı ama aceleyle takılmıştı ve biraz bozuk görünüyordu.
Geçen hafta dünyam karardı.
En iyi arkadaşım intihar gözetiminde bir akıl hastanesinde. Şiddetli ve gevezelik eden bir maniye girdiği zamanlar dışında tamamen kör ve çoğunlukla donuk. Doktorlar durumunun geçici olduğu konusunda iyimserler ancak buna neyin sebep olduğu konusunda gerçeği bilmiyorlar çünkü sağlık görevlilerine Chris’in büyük miktarda sihirli mantar yediğini ve psikozda olduğunu söyledim.
Olanlarla ilgili gerçeği söylemek için iyi bir nedenim yoktu. Karımın “gerçek” yüzüne bir kez bakmanın birini deli edeceğine kim inanır? En iyi ihtimalle, uzun bir araştırmanın öznesi oluruz; en kötü ihtimalle ise birisine Samantha’nın yüzünü göstererek söylediklerimizin doğru olduğunu kanıtlamamız gerekirdi. Sonra aynı şey tekrar olurdu. Peki ya sonra? Hiçbir fikrim yoktu ve öğrenmekle de hiç ilgilenmedim. Samantha açısından gerçek yüzünü göstermeyi reddetmenin sonuçları ne olursa olsun, kimseye gerçek yüzünü göstermeyi asla kabul etmeyeceğini biliyordum.
Polisten ifademi doğrulamam için bir arama geldi. Hastane, Chris’in kanında sihirli mantardan bir iz bulamadı ancak mantarın etkisinin kısa sürdüğü duyulmamış bir şey değil. Saçını test etselerdi muhtemelen başım büyük belaya girerdi. Ama bu gerçekten endişelerimin en küçüğüydü.
Samantha ise kendi halinde. Yüzünün içini her ne kadar düzenli olmasa da hâlâ temizliyor ve tekrar taktığında artık hep yamuk duruyor. Biraz da kokuyor.
Onun suçu olmadığına inandırmaya çalıştım. “Durumunu biliyordu. Ona yüzüne kimsenin bakmasına izin verilmediğini söyledim. Bildiği halde banyoya girdi. Bu senin suçun değil, bebeğim. Lütfen benimle konuş,” dedim.
“Benim suçum değil mi? Lanet olası yüzüme bakan kişi deliriyor ve bu benim suçum değil, öyle mi? Lütfen. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Bana gelince… Durumu toparlamak için elimden geleni yapıyorum. Yine de tuhaf olan ne biliyor musunuz? Chris’e olanlara rağmen hâlâ karımın gerçek yüzünün neye benzediğini merak ediyorum. Hatta her zamankinden daha meraklıyım. Gerçekten.
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Seda Türkmen’e aittir.
YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube
Bir Cevap Yazın