İnsan Sesi Duysan Da Kapıyı Açma

“Sakın dışarıya çıkma! Ne ya da kim olursa olsun, insan sesi olsa da kapıyı açma, yardım çığlıklarını umursama”dedi  Alex ‘in babası. Bodrum kapısını açtı ve arkasına dönüp  “Ve bu kapıyı arkamdan kilitle” diyerek kapıyı hızlıca kapattı. Alex babasının dediğini yaptı. Kapıyı kilitledi ve merdivenlerden aşağıya doğru ilerledi, bodrum kapısının altından sızan ay ışığı dışında etraf zifiri karanlıktı. Bodrum buz gibi soğuktu. Etrafına bakındı; çocukluğundan kalma oyuncaklar, babasının atmak istemediği kırık mobilyalar, birkaç gazete küpürü ve kitap, büyük anne ve büyük babasının eski eşyaları dışında hiçbir şey yoktu.

Gözüne büyük babasının sallanır sandalyesini kestirdi. “En azından oturabiliceğim bir yer var.” diye düşündü. Eski bisikletini sandalyenin önünden çekti ve sandalyeyi odanın ortasına itti. Büyük annesinden kalan bir sandığı açtı. İçinde küçük bir el aynası, birkaç örgü şişi ve birkaç porselen bebek vardı. Aynayı aldı, üstündeki tozu sildi ve aynadaki yansımasına baktı. O an arkasında bir şey fark etti: Bir battaniyenin ve yastıkların altında gizlenmiş bir albüm. Battaniye diğer her şey gibi toz içindeydi ama soğukta donmasından iyiydi. Battaniyeyi etrafına sardı ve sandalyeye oturarak uyumaya başladı.

Alex kapının tıklama sesine uyandı. Kafasını battaniyeye soktu ve hareketsizce bekledi. Aniden tıklama sesi durdu. Sakinleştiği zaman tıklama sesi tekrardan başladı ama bu sefer daha sakindi. Kendi kendine “Belki sadece rüzgardır” dedi. Bir tıklama sesi daha geldi ama bu sefer daha şiddetliydi. İçinde kötü bir his vardı. ”Sadece rüzgar, sadece rüzgar, sadece rüzgar, sadece rüzgar…” diyerek kendini rahatlatmaya çalıştı ama o kadar korkuyordu ki sürünerek bodrumdaki çam ağacından yapılmış bir dolabın arkasına saklandı.

“Merhaba.” diye çaresiz ve ağlamaklı bir ses odada yankılandı.

Alex’in gözleri yerlerinden fırlayacakmış gibi açıldı, dolabın arkasında daha da eğildi.

“Merhaba? O-orada kimse varmı? L-lütfen, kalacak bir yere ihtiyacım var.”

Ses çok azdı, sanki fısıldama gibiydi. Alex sesi zar zor duyabiliyordu. Tıklamalar şiddetli çarpmalara dönüştü.

“L-lütfen yardım edin.”

Alex’in aklında binlerce soru vardı. “Bu da kim? Neden yardıma ihtiyacı var? Onu içeri almalı mıyım?” diye aklından geçirdi. O an babasının sözlerini hatırladı – “İnsan sesi olsa bile hiç kimseyi içeriye alma”.  Alex kapının altından sızan ay ışığını farketti. “Eğer biraz yaklaşırsam kim olduğunu görebilirim” dedi kendi kendine.

Sessizce yerde merdivenlere doğru süründü. Alex kapıya o kadar odaklandı ki ilerlerken birkaç kitap ve gazeteyi yere devirdi.

Vurma sesleri aniden kesildi. “M-merhaba? Orada olduğunu duyabiliyorum. Lü-lütfen beni içeri al, yardımına ihtiyacım var.”

Ses artık daha netti ama… bir şeyler yanlıştı. Ses oldukça soğuk ve duygusuzdu. Ayrıca ne bir kız sesiydi ne de genç veya yaşlınınkine benziyordu.

Alex merdivenlerin dibine yanaştı. Kendini konuşmaya hazırlıyordu.

“Merhaba?”

“Evet! Nihayet! Lütfen beni içeri alır mısın?”

Alex ne yapacağını bilmiyordu. Ona yardım etmek istiyordu ama babasının dedikleri hep aklındaydı.

“Ü-üzgünüm. Kapıyı açamam.”

“NE? Niçin? Bak, dışarıda korkunç bir şey var ve beni yakalamak istiyor. Lütfen, beni içeri almalısın. Başım büyük belada!”.  Kapının ardındaki ağlamaya başladı.

Alex daha da korkmaya başlamıştı. “Ne demek istiyorsun? Dışarıda ne var? Sen kimsin?”

“Bak bunu açıklamak için vaktim yok. Şu an BÜYÜK TEHLİKEDEYİM. Neden beni içeriye almıyorsun? Neden bana yardım etmiyorsun?”

Ses sinirlenmeye başlamıştı.

“Yapamam, çok üzgünüm.”

“NEDEN?”

“Çünkü babam kapıyı kimseye açmamamı söyledi.”

“Bunun bir önemi yok, lütfen beni içeri al.”

Kapıdan yine vurma sesleri gelmeye başladı.

“Dışarıda ne var? Neden tehlikedesin?”

“AÇ ŞU LANET KAPIYI!”

Şiddetli vurma sesleri kesildi ve tekrar sakin tıklama sesleri gelmeye başladı. Alex çok korkmuştu ve artık konuşamıyordu, konuşsa bile ne diyeceğini bilmiyordu. Zaten dışarıda her kim varsa oldukça öfkeliydi. Onunla daha fazla konuşmak istemiyordu. Kapının altındaki aralığa baktı “Eğer yukarı çıkarsam pencereden kapının önünü görebilirim” diye düşündü. Belki gerçekten dışarıdakinin kim olduğunu ya da neye benzediğini görebilirdi.

Sessizce merdivenlerden yukarı çıktı ve eğilerek pencereden dışarı baktı ancak orada hiçbir şey yoktu. Sadece arka bahçe vardı. Derin bir iç çekerek “Tanrıya şükür gitti.” Dedi kendi kendine. Arkasını dönüp tam aşağı inmeye başlamıştı ki vurma sesleri tekrar başladı. Az kalsın aşağı yuvarlanıyordu ama tırabzana tutunarak kendini düşmekten kurtardı.

“LÜTFEN, YALVARIRIM BENİ İÇERİ AL!”

Vurmalar devam etti. Alex tekrar aşağıya baktı ama hiçbir şey göremedi. Ne bir ayak, ne bir bacak ne de başka bir şey. Alex artık gözyaşlarını tutamıyordu.

“Lütfen. O-orada olduğunu biliyorum. Başım belada. Birinin başı beladayken nasıl orada oturup beklersin? Lütfen beni içeri al”.

Alex kapıyla yüz yüzeydi. O an aklına bir fikir geldi. Büyük annesinin sandığından aldığı aynayı cebinden çıkardı.

“LÜTFEN! LÜTFEN! LÜTFEN!”

Kapıdan şiddetli vurma sesleri gelmeye devam etti.

Alex yere yattı. Kapının altından dikkatlice aynayı uzattı ama orada hiçbir şey yoktu. Aynayı farklı açılarda yerleştirdi fakat ne kadar uğraşırsa uğraşsın, hiç kimseyi göremedi.

“Bak, kapıyı açmıyorum çünkü babam beni bu konuda uyardı. Dışarıda ne olduğunu soruyorum fakat sen bana hiçbir şey söylemiyorsun.”

“Sana bunun için zam-“

“Ve ayrıca seni göremiyorum. Kapının altından bahçeyi görebiliyorum ama sen yoksun. Yardımıma bu kadar ihtiyacın varsa neden saklanıyorsun?”

Aynayı kapının altından geri çekti ve ayağa kalktı. Ses gülmeye başladı.

“Hahahahaha! Baban seni uyarmakla akıllılık etmiş ve sen de kapıyı açmayacak kadar zekisin.” Ses bu sefer daha sakindi, hatta fısıldıyordu.

“Ne demek istiyorsun? Kimsin sen?”

“Sana yalan söylemiyordum. Dışarıda korkunç bir şey var .”

“Sen sadece beni korkutmaya çalışan bir manyaksın.” Alex merdivenden aşağı bir adım attı.

“Öyle mi? Neden aynayı geri koyup tekrar bakmıyorsun? ”

Alex aynayı tekrar yere koydu. Elleri titriyordu.

“Hala neden saklanıyorsun.“

“Daha yakından” dedi ses daha yumuşak bir tonla.

Alex daha da yaklaştı. Aynayı zar zor tutuyordu.

“Neredeyse tamam” dedi ses.

Alex kafasını kapıya daha da yakınlaştırdı. Bir anda çok yakından “merhaba“ diyen bir fısıldama sesi geldi. Alex çığlık attı ve bir şey aynayı elinden çekip aldı.

Alex tekrar çığlık attı. O sırada ses gülmeye başladı. Kapı daha da çok vurulmaya başladı, daha önce hiç bu kadar şiddetli vurulmamıştı. Alex aşağı koştu, sandalyenin arkasına geçti ve ağlamaya başladı. Vurma sesleri daha da şiddetlendi. Sanki karşıdaki kapıyı kırmaya çalışıyordu.

“SENI İÇERİ ALMIYORUM. DEFOL!”

Alex sandalyenin arkasına çöktü. Artık daha fazla dayanamıyordu. Derin bir nefes aldı.

“Nesin sen?”

Vurma sesleri durdu.

“Ne fark eder ki? Ben buradayım ve sen beni içeri almıyorsun.”

“Bana ne olduğunu söyle!”

“Göstermek daha kolay olur. Neden kapıyı açmıyorsun sana kendimi tanıtırım.”

“HAYIR” diye bağırdı Alex. “Bana ne olduğunu ve neden seni göremediğimi söyle.”

Ses tekrar gülmeye başladı. Alex dolabın arkasına girdi ve battaniyeyi kafasına kaldırıp kulaklarını elleriyle kapattı. Sakinleşene kadar bekledi ve ellerini çekti. Vurma sesleri gittikçe azaldı ve sonunda kesildi. Alex kendini sakinleştirdi, nefes alışı normalleşti. Bir süre daha yerde kaldı. Aradan birkaç dakika geçti, belki de birkaç saat. Bu sessizlikte uyanık mı yoksa uykuda mı olduğunu bile anlamamıştı. O sırada kapıdan çok daha hafif bir tıklama sesi geldi.

“Alex? Kızım orada mısın?”

Bu babasının sesiydi. Kapıdan baktığında güneş ışığının içeri sızdığını gördü.

“Alex, ben baban. Her şey geçti, iyi misin? Lütfen bana iyi olduğunu söyle .”

Alex dolabın arkasından çıktı ve kapıya baktı. Kapının altında gölgeler görüyordu. Alex büyük bir sevinçle kapıya koştu.

“Baba? Nerelerdeydin? Kapının ardında biri vardı, benden kapıyı açmamı istiyordu ve ben-.”

“Alex, tatlım. Hemen buradan ayrılmalıyız.”

Alex kapının kilidini açtı ve babasına sarılmak için hazırlandı.

“Baba seni-”

Alex etrafına şaşkınlıkla bakındı ama bahçe bomboştu.

“Baba? BABA?”

O an kafasında bir şimşek çaktı. Kapıyı aniden kapatarak hızla içeri koştu. Korkuyla sandalyesine oturup battaniyeyi kafasına kadar çekti. Titriyordu.

Aniden ışıklar kesildi. Ortam kapkaranlıktı. Alex ensesinden bir şeyin yaklaştığını hissetti ve tüyler ürpertici bir fısıldama duydu.

“Beni içeri aldığın için sana minnettarım.” Sesin sahibi keyifli ve şeytani bir kahkaha attı.

O sırada ışıklar tekrar yandı ve sandalyenin arkasında sırıttığı fark edilebilen bir karaltı gözler önüne serildi. Ancak bu karaltının sırıtması yavaş yavaş yok oldu ve yerini şaşkın bir ifadeye bıraktı. Önündeki sandalye bomboştu. Bu kez karaltı ensesinde dehşet verici bir fısıldama duydu.

“Asıl sen benim tuzağıma düştüğün için ben sana minnettarım. Bugün kandırıp içeri aldığım sekizinci şeysin. Elveda…”

Gölgemsi varlığın boğuk çığlıkları duvarlar tarafından yutulurken ortam bir kez daha karanlığa gömüldü. Işıklar tekrar yandığında oda bomboştu.

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Alex’e aittir.

YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: