Karım Bir Seri Katil Olabilir Mi? – Bölüm 2

Acı vardı. Canım çok yandı.

Kafam yarılmış gibi hissettim, kolumun ise kırıldığına emindim. Soğuk otların arasında uzanırken inledim ve neden orada yattığımı bir anlığına unuttum. Sonra, gözlerimi açtım.

Hunter üzerime eğilmişti; kafasında eski, kırmızı bir şapka vardı.  Genişçe açılmış gözlerle “Baba, iyi misin?” diye sordu.

“Ahh sanmıyorum, ayağa kalkmama yardım et evlat.” Ona kırık olmayan kolumu uzattım.  “Ne oldu öyle?”

“Sanırım merdivenin tepesindeyken görmedin. Bay Morris’e gizlice yaklaşmaya çalışan bir puma vardı. Onu öldürmeye çalıştım ama atışımı kaçırdım.”

Çikolata gözleri bana sabitlenmiş olan Bay Morris’e baktım. “Bizi nasıl buldun?”

“Bağırdığını duydum. Kiminle konuştuğunu merak ediyordum.”

O an aklım yerine geldi. “Ağaç ev… Hunter, ağaç eve göz atmalıyız.”

“Baba, yüzünden aşağıya kanlar akıyor. Seni doktora götürmeliyiz. Ağaç ev ile ne işin vardı ki?”

Yıllar önce inşa ettiğim küçük ahşap eve baktım. “Sana sonra anlatırım.”

Hunter doktora doğru aracı sürerken, cep telefonumun yanımda olmadığının farkına vardım. Ağaç evin orada cebimden düşmüş olmalıydı. “Hey evlat, ağaç evin oradaki çimenlikte telefonumu gördüğünü hatırlıyor musun?”

Hunter yoldan gözlerini ayırmıyordu. “Hayır, baba. Ne oldu? Telefonunu mu kaybettin?”

“Evet, seninki yanında mı?”

Kafasını olumsuz şekilde salladı. “Evde bıraktım. Doktora vardığımızda annemi ve Ellie’yi arayabiliriz.”

Aramaya niyetlendiğim kişi Raven değildi.

Birkaç saat sonra geri döndük. Her yanıma dikiş atılmış, sol kolum askıya alınmıştı. Hunter beni eve bıraktı. Başımın belada olduğunu biliyordum.

“Siz ikinizin sorunu ne? En azından gittiğinizi söyleyebilirdiniz. Ellie ve ben sizin için çok endişelendik.”

“Haklısın sevgilim, özür dilerim. Görünüşe göre çok fazla kan kaybediyordum. Hunter işi şansa bırakmak istemedi.”

“Orada ne yapıyordun? Kendini nasıl incittin?”

Bunu kendime itiraf etmek korkunç ama kimseye güvenemedim. Kokuya göre orada bir ceset vardı ve benim arazimdeydi. Bu da aile üyelerden herhangi birinin olaya dahil olabileceği anlamına geliyordu. Bu yüzden yalan söyledim.

“Orada hala eriyen karlar vardı. Ayağım kaydı ve biraz ters düştüm. Şansıma Hunter oradaydı. Sanırım o sırada telefonumu düşürdüm. Geri gidip onu almam lazım.”

Raven, mutfak masasında önüne açtığı kitap ile ilgilenirken sorgusunu bitirdi. “Anladım, sadece dikkatli ol, tamam mı?”

Evden çıkıp göletin karşısına geçtim. Kırık bir kemikle merdiveni tırmanamazdım, o sebeple Erik’ten cesedi keşfetmek için birkaç memur göndermesini istemeye niyetlendim. Duman kokusu burun deliklerimi doldurduğu sırada henüz çok ilerlememiştim. Yo, bu olamaz!

Ağaç eve giden yolun geri kalanını nefesim kesilene kadar koştum ve şüphelerim doğrulandı: Ağaç ev ateşe verilmişti. Yanan ağaçtan siyah dumanlar yükseliyordu; etrafa yayılan ısı soğuk havayı unutturmuştu. Dizlerimin üzerine çöktüm, yanan ağaca umutsuzca baktım. Katil biliyordu. O şerefsiz cesedi bulmaya ne kadar yakın olduğumu biliyordu. Artık ben de tehlike altındaydım. Düştüğüm yerin çok yakınında duran telefonumu fark ettim. Telefonu yerden kaptığım gibi Erik’i aradım. Kısa bir süre sonra telefon açıldı.

“Erik, olabildiğince çabuk evime gelmen gerek!”

İtfaiyeciler yangını söndürdükten sonra araştırma başladı. Bir insanın kömürleşmiş kalıntıları bulunmuştu. Erik bana arazimde daha fazla araştırma yapacağını, aynı zamanda dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Raven ile konuştuğum sırada gözlerinin neredeyse yuvalarından çıkacağını hatırlıyorum.

Raven çok endişeliydi, bütün aile ile birlikte Hunter’ın evinde kalmakta ısrar etti. Onu Hunter’ın evine gönderdim, orada buluşacağımıza söz verdim. Ona, Erik ile biraz konuşmam gerektiğini söyledim. Ama asıl amacım evde biraz araştırma yapmaktı.

Raven’ın çekmecesini, dolabını ve evin bakabileceğim her tarafını araştırdım. Onun eski bir fotoğraf albümü raftan yere düşene kadar tuhaf bir şey fark etmemiştim. Yere düşen albüm açılarak ailece çekildiğimiz bir fotoğrafı gözler önüne serdi. Hala ergen olan Hunter, hepimizden daha uzundu. Raven, kız kardeşi Amber’ın yanında duruyordu. Amber’ın kızı, kıymetli Patricia’m, Amber ile benim arama girmişti, kolu omzumdaydı. Ancak Patricia’nın yüzünü göremiyordum. Birisi onun yüzünü bir tür kesici aletle tanınmaz hale getirmişti. Bir sonraki sayfaya geçtiğimde, aynı şeyin Patricia’nın başka bir fotoğrafına yapıldığını gördüm. Onun her fotoğrafına zarar verilmişti. Ne demekti şimdi bu?

Albümü kapattım ve bulduğum yere geri koydum. Albümde gördüklerim kan basıncımın artmasına sebep olmuştu. Ailemin gerçekten bunun bir parçası olduğuna inanmak istemedim; ama bu noktada, bir şeylerin ters olduğu belliydi. Hızla Hunter’ın eski odasını kontrol etmeye gittim. Dolabını araştırmak için açtığımda dehşetle kendimi geriye attım ve yere düştüm. Gözyaşlarıma engel olamadım. Sesi duyan Bay Morris beni kontrol etmek için hızlıca odaya girdi. Gözlerimi yeni keşfettiğim eski bir kavanozun üzerinden ayıramıyordum. Kavanoz insan dişleriyle doluydu.

O sırada arka kapının açıldığını duydum.

Panikle olduğum yerde sıçradım. Dolap kapısını sertçe kapattım ve aceleyle odadan çıkmaya çalıştım. O telaşla takılıp yere düştüm. Kolumdaki acı yeniden alevlendi. Koridorun sonunda yaklaşan birinin yavaş ayak seslerini duyabiliyordum. Acıya rağmen ayağa kalktım ve silahımı kılıfından çıkardım.

“Baba, ne yapıyorsun?”

Hunter kapıda belirmişti. Kafası karışık halde elimdeki silaha, Bay Morris’e ve son olarak dolabına baktı.

Sakin olmalıydım. “Ah, selam evlat. Bay Morris buraya girdi, ben de onu geri götürmek için geldim. Burası biraz tozlu olduğundan dengemi kaybettim. Silahım o esnada düştü. Onu yerden alıyordum.”

Hunter beni garip bakışlarla süzdü. “Tamam, hadi. Hepimiz seni bekliyoruz.”

O gece doğru düzgün uyuyamadım. Uyumayı başarabildiğim çok kısa zamanlarda ise kâbuslar gördüm. Kapının gıcırdayarak açıldığını, odanın içindeki kadınların acılı feryatlarını ve adımı fısıldayan tatlı seslerini duyuyordum. ‘’Dario… Dario…’’

Ertesi sabah uyandığımda Raven çoktan işe gitmişti. Bay Morris’i yürüyüşe çıkardım ve eve döndüm. Biliyorum, bulduğum dişleri Erik’e anlatmalıydım. Ama daha önce söylediğim gibi bu dosya kişiseldi ve öğrendiklerimi kendime saklayacağıma söz vermiştim. Arazimde devam eden soruşturmanın evime genişletileceğini biliyordum, bu yüzden hızlı davranmak zorundaydım. Hunter’ın eski odasına geri döndüm ve dolaba baktım. Ruhumun bedenimden çekildiğini hissettim. Dişler gitmişti.

Hızla fotoğraf albümünün saklandığı yere geri döndüm. O da gitmişti. Ancak bir şey geride bırakılmıştı. Buraya gelen her kimse çok acele etmiş olmalıydı. Yatağın üstünde bir şey unutulmuştu: Günlük gibi gözüken, küçük, siyah bir defter.

Onu elime aldım ve sayfalarını karıştırdım. Bu kesinlikle Hunter’ın büyürken kullandığı bir günlüktü. Hunter günlüğe resimler çizmiş ve hikâyeler yazmıştı. Ayrıca kuzeni Patricia ile birlikte gölde nasıl yüzüleceğini veya nasıl silahla atış yapılacağını anlatan yaşlı adam yani benim hakkımda bir şeyler karalamıştı. Ve sonunda son sayfaya gelmiştim. Burada bir şey göze çarpıyordu. Üzeri kırmızı kalemle karalanmış tek bir kelime.

“Şekerim.”

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Kutay Dolupınar’a aittir.

YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: