Yılın Son Otobüsü

Ben de çoğu insan gibi yılbaşını iple çekenlerdenim. Yeni bir yılın başlangıcı, yeni dilekler, yeni heyecanlar falan değil beni havaya sokan. Evet, tabii onlar da çok önemli, iyi şeylere kim hayır diyebilir ki? Ancak dediğim gibi, yılbaşı benim için bunları ifade etmiyor. Yılbaşı benim için yoğun iş temposundan kaçış, arkadaşlarla yapılan bir parti, sabahlara kadar süren bir eğlence ve burnunun ucunu göremeyecek kadar sarhoş olmak demekti. Bu sene de farklı bir şey yapmayacaktım. En azından hedefim buydu. Ama uzayan mesai saati ve üst üste gelen talihsizlikler bütün planlarımı altüst etti. Fakat yılın son dakikalarında yaşadığım tuhaf deneyimin yanında hiçbirinin lafı olmazdı.

O gece bir arkadaşımda yılbaşı partisi vardı. Aylar öncesinden sözleşmiştik. Her hafta sonu iş çıkışı buluşup barlarda sabahlayan eğlenceli bir gruptuk. Ağırlıklı olarak kız kıza çıkardık fakat o gece çok kalabalık ve karışık bir ekip olacaktık. Herkes kendi iş arkadaşlarını veya çevresindeki yakın dostlarını çağırıyordu. Yeni insanlarla tanışma fırsatım da olacaktı yani. Bu başlı başına heyecan verici bir olaydı. Yeni yıla çekici bir yabancı ile girmek hiç de fena bir fikir değildi benim için.

Plan mükemmeldi. Sabah işe gider gitmez kızlarla konuşmuş ve saat kaçta partide olacağımıza karar vermiştik. Ardından gecenin heyecanıyla geçmek bilmeyecek saatlerin eşliğinde işe koyulmuştum. Dediğim gibi plan mükemmeldi. Ancak sadece teoride öyleydi. Çünkü patronumun mesai bitimine bir saat kala bana acil olarak yüklediği işler gecenin akışını değiştirecekti. Tabii ki ona, o günün yılbaşı olduğunu hatırlatarak isyan ettim fakat patronum için iş her zaman önce gelirdi. Yılın ilk sayısının yazıları çalıştığım dergi için çok önemliydi ve hemen hazırlanmalıydı. Bunun için seçilen kurban da bendim. Çaresizlikle arkadaşlarımı arayıp biraz gecikeceğimi ama orada olacağımı söyledim.

Üç saatlik ek çalışmanın ardından işlerimi toparlayıp kendimi arabama attım. Daha eve gidip hazırlanmam gerekiyordu. Kızlardan gelen ve nerede olduğumu soran whatsapp mesajlarını aceleyle cevaplayarak gaza bastım ve telaşla dolu sokakların içinden evin yolunu tuttum.

Elimden geldiğince hızlı hazırlanmaya çalıştım. Ne giyeceğim önceden belliydi. Güzel lacivert bir gece elbisesine uygun topuklu ayakkabılar seçmiştim. Arkadaşımın evinde daha detaylı rötuş yapacağım hafif bir makyaj sonrası hazırdım. Ev ve araba anahtarlarını alıp kendimi dışarı attım.

Sokağa park ettiğim arabama bindim ve anahtarı çevirdim. Ancak bir sorun vardı. Eve gelirken hiçbir problemi olmayan lanet olası araç şimdi çalışmıyordu. Motoru harekete geçirmek için yaptığım tüm denemeler sonuçsuz kalmıştı. Kâbus gibiydi. Yılın son gününde, arkadaşlarımla partide eğleniyor olmam gerekirken buz gibi soğuk bir gecenin ortasında yalnız başıma kalmıştım. Oraya gitmek için farklı bir yol bulmam gerekiyordu. Başka çarem yoktu.

Başıma gelenleri arkadaşlarıma whatsapptan yazdım ve ceketimi giyip soğuk sokağa çıktım. Topuklu ayakkabılarla yürümek zor olsa da ana caddeye ulaşmayı başardım. Bir taksiye atlayıp partiye yetişmeyi planlıyordum. Ancak el kaldırdığım tüm taksiler doluydu. Hiçbiri durmadı. Herkes yılın son saatlerinde bir yerlere yetişme çabasındaydı. Tüm terslikler üst üste gelmişti ve ben de sinirden neredeyse ağlayacaktım.

Yaşadığım hayal kırıklığı ve moral bozukluğunu bir kenara bırakıp düşünmeye başladım. O an aklıma şehir otobüsleri geldi. Birkaç sokak ötede bir durak vardı. İşime yarayan bir hattaydı. Oradan arkadaşımın evine giden bir otobüs bulabilirdim. O sebeple hemen yola koyuldum.

Ben ilerledikçe sokaklar tenhalaşmaya başladı. Topuklu ayakkabılarımın sesi soğuk ve karanlık gecenin içinde yankılanıyordu. Arabayla gideceğimi düşündüğüm için yanıma ince bir ceket almıştım. Ayaz içimi ürpertti. Titredim.

Birkaç dakika sonra durağın bulunduğu sokağa girdim. Artık etrafta kimse yoktu. Tamamen yalnızdım. Karanlığa bürünmüş bir sokakta tek başına olmak oldukça rahatsız ediciydi. Arada sırada kafamı çevirip arkama ve etrafa bakıyordum. Soğuğun vücudumdaki etkisi arttıkça içimdeki savunmasızlık hissi de artıyordu. Bir an önce otobüse atlayıp karanlıktan, ayazdan ve yalnızlıktan kurtulmak istiyordum.

Topuklularla yürümek her dakika daha da zorlaşıyordu. Saatime baktım. Gece yarısına sadece yarım saat kalmıştı. Cebimden telefonu çıkarıp arkadaşlarıma kısa süre sonra orada olacağımı yazdım.

Sonunda ışıklandırılmış otobüs durağını gördüm. Adımlarımı hızlandırarak oraya vardım ve banka oturdum. Sokakta benden başka kimse yoktu. İçimdeki huzursuzluk devam ediyordu. Telefonumla oyalanırken otobüsü beklemeye başladım.

Birden yolun karşısındaki duraktan gelen bir sesle irkildim. Orada kapüşonlu genç bir adam oturduğunu gördüm. Elinde bira kutusu vardı. Adamın oraya gelişini fark etmemiştim bile. Tedirgin olmuştum.

Genç adam birasını yudumlamaya başladı. Ardından bana bakıp süzdü ve kafasını çevirerek birasını içmeye devam etti. Bense ona bakmamaya çalışsam da arada sırada gözüm kayıyordu.

Genç adam daha sonra cebinden bir ilaç kutusu çıkarıp kapağını açtı. İki-üç tane hapı ağzına attı ve biradan içti. Ardından bana seslendi.

“Hey Sindirella. Uzun zamandır mı otobüs bekliyorsun?”

Adamın benimle konuşmasını beklemiyordum. Bu hoşuma gitmemiş, beni rahatsız etmişti. Sonuçta tanımadığım bir yabancıyla karanlıkta yalnızdım. Bu güvenli gelmiyordu. “Hayır, yeni geldim.” diye çekinerek cevap verdim.

“Bazıları şanslıdır, otobüs hemen geliverir. Bazense uzun süre beklersin.” dedi adam sırıtarak. “Arkadaşlarınla eğlenmeye gidiyorsun galiba?” diye beni süzerek sordu. Geçiştirmek için kafamı “evet” anlamında salladım.

“Sen de eğlenceli birine benziyorsun.” Genç adam bana bakıp gülümsüyordu. Tedirginliğim artmıştı. Konuşması beni huzursuz ediyordu.

Adamın sırıtışı aniden yok oldu ve kusmaya başladı. Kusmuklar ağzından bir şelale gibi kaldırıma döküldü. Bu beklenmedik durum karşısında hem ürkmüş hem de iğrenmiştim.

O sırada karşıda bir otobüs belirdi. Diğer yöne gittiği için işime yaramıyordu. Karşımdaki durakta duracaktı. Genç adam otobüsü görünce toparlandı ve ayağa kalkarak yaklaşmasını bekledi.

Otobüs durağın önüne gelince iyice yavaşladı ve ardından tekrar hızlanarak gözden kayboldu. Karşımdaki durak artık boştu. Adam gitmişti.

“Az kalsın yanlışlıkla binecektim.”

Aniden büyük bir korkuyla çığlık attım. Genç adam yanımda belirmişti, oturduğum bankta oturuyordu. “Ters tarafta beklediğimi şimdi fark ettim. Sen bayağı üşümüşsün ya, donuyorsun hatta.” diye konuşmaya devam etti.

Bunun nasıl olduğuna anlam verememiştim. Rahatsızlığım hat safhaya ulaşmıştı. Panik olmuştum. Tedirginlikle yerimden kalkıp hızla karşı durağa yürümeye başladım. “Ben de karıştırdım sanırım, otobüsüm karşı taraftan geçiyor.” diyerek adamın yanından uzaklaştım.

“Bu akşam bir ev partisindeydim ama kovuldum. Mükemmel, değil mi?” dedi adam. Başka şeyler de söylemeye devam etti. Ama artık onu dinlemiyordum. İyice korkmuştum. Telaşla cebimden telefonumu çıkarıp arkadaşımı aramaya çalıştım. Ama lanet şey çekmiyordu.

Arkamı dönüp karşıya bakınca bir kez daha irkildim. Adam durağın önündeki kaldırımda yüzüstü uzanmış hareketsizce yatıyordu. Elindeki ilaç kutusu yere düşmüş, haplar etrafa saçılmıştı.

“Hey, iyi misin?” diye endişeyle bağırdım ancak adamdan cevap alamadım. “Bak, şaka yapıyorsan hiç komik değil. Neyin var?”

Genç adama birkaç kez daha seslendim fakat hiç tepki yoktu. Durumu ciddi gibiydi. Yardım etmek için panikle karşı tarafa koşup eğildim ve uyanması için onu sarstım. Hareket görmeyince omzundan tutup yüzünü çevirdim. Ve o an gördüğüm şey sebebiyle dehşet içerisinde kendimi geri attım. Neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

Adamın yüzü mosmordu, çürümüş bir ete benziyordu. Panikle geriye çekilirken aniden dehşet dolu bir çığlık attım. Durağın şeffaf plastik camındaki yansımaya baktığımda adamın arkamda durup bana gülümsediğini görebiliyordum.

Koca bir korku kasırgasının içerisinde kapana kısılmışken ileride bir çift farın yaklaştığını gördüm. Sonunda beklediğim otobüs geliyordu. O an tek düşüncem sokağı bir an önce terk etmekti. Otobüse doğru koşmaya başladım. Beni gören şoför kapıyı açtı. Kendimi can havliyle içeri attım. Hemen cam kenarına geçerek dışarı baktım. Adam ortada yoktu.

Nefes nefeseydim. Gözlerim sokağı süzerken yaşadığım dehşeti üzerimden atıp sakinleşmeye çalışıyordum. O sırada bir şey fark ettim. Beni iliklerime kadar ürperten bir şey.

Otobüs durağının yanında bir elektrik direği vardı. Direğe bir afiş yapıştırılmıştı. Afişin üzerinde bir sene önce bugünün tarihi ile birlikte bir not yazılıydı.

“Sevgili Thomas,
Burada motosikletinle yaptığın kaza seni bizden ayıralı tam bir yıl oldu. Seni asla unutmayacağız.”

Beni asıl ürküten şeyse afişteki notun altında biraz önce durakta karşılaştığım genç adamın fotoğrafının olmasıydı.

Not: Okuduğunuz metin tarafımdan hazırlanmış olup “Last Bus Home” adlı kısa korku filminden uyarlanmıştır.

YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: