Neredeyse bir ay oldu. Ne zaman yansıtıcı bir yüzeyin önünde dursam hemen kaybolmadan önce arkamda onu görüyordum. Ne olduğu hakkında bir fikrim yok fakat her baktığımda bende kaçmayı başarıyordu.
Bunu ilk fark ettiğimde muhtemelen bir ışık hilesi olduğunu düşünerek çok önemsemedim. Ama daha sonra onu daha sık görmeye başladım, her arkamı döndüğümde gitmiş oluyordu. Birkaç gün ve gece süren görünüp kaybolmalardan sonra heyecandan çok korkmaya başladım. Artık onun bir ışık oyunu ya da hayal gücümün bir hilesi olmadığını biliyordum. Baktığım her yansıtıcı yüzeyde bir şey vardı.
Karanlık köşelerden beni sinsice seyreden bir şekil ve parlak gözler görmemek için banyoya gitmeye veya pencereden bakmaya bile korkuyordum. Banyo kapısını kapattığımda ya da kendimle pencere arasına bir şey koyduğumda bile onun hala beni izlediğini hissedebiliyordum. Ne kadar kaçınmaya ya da görmezden gelmeye çalışsam da onun daima orada gölgelerin içinde saldırmak için mükemmel anı beklediğini biliyordum. Kimseye söylemeye cesaret edemiyordum, aptal gibi görünme riskini almak istemiyordum.
Kendi yansımamdan korktuğum bu paranoya ile birkaç hafta yaşadım. Ama sonunda şunu fark ettim; o gördüğüm her ne ise eğer beni incitmek isteseydi çoktan yapardı. Bu güven verici gerçeği birkaç gün kafama soktuktan sonra banyo aynasına yaklaştım. Gördüklerim fazlasıyla olağanmış gibi davranmaya başladım. Onunla ara sıra konuşuyordum.
“Hey ahbap, iyi uyudun mu?” ya da “Smoothie almaya dışarıya gidiyorum, sen de bir tane ister misin?” gibi.
Elbette hiç cevap vermiyordu. Yeniden saklanmadan önce normalden birkaç saniye daha fazla kalmasına rağmen. Tuhaf birkaç hafta ya da daha fazla zaman geçti. Varlığın orda olduğunu biliyordum ama hiç umursamıyordum. Bu günlük rutinimin bir parçasıydı.
O gün işten eve geç gelmiştim ve yatmaya hazırlanıyordum. Banyoya girip diş fırçamı ve diş macunumu alırken aynaya bakmaya bile zahmet etmiyordum. Fırçayı ağzıma götürdüğümde aynaya baktım ve aniden donup kaldım.
Oradaydı.
Bu kez her zamanki gibi kapının arkasındaki gölgelerin arasında saklanmıyordu. Hayır, bu kez tam kapı eşiğinde dikiliyordu. İlk defa onu tamamen görüyordum. Eğer böyle gözüktüğünü bilseydim asla bu kadar rahat olmazdım.
Uzun ve sıskaydı, insansı bir vücudu ve yılana benzeyen bir kafası vardı. Kol, bacak ve ensesinden çıkan dikenlerle bozulmuş kaba saba kahverengi bir kürk vücudunu kaplıyordu. Kafasının iki yanındaki kulakları bir kurdunkini andırıyordu. Keskin sarı gözleri açlıkla parlıyordu. Fakat en kötüsü ağzıydı. Uzun sivri dişlerin arasından sıyrılan bir sırıtış korkunç yüzüyle bütünleşmişti.
İğrenç ağzının göreceğim son şey olacağını sanarak korkuyla arkamı döndüm fakat orada hiçbir şey yoktu. Etrafa bakmak için güçlükle kapıya ilerledim ancak evim her zamanki gibi sessizdi. O kadar çabuk saklanamazdı? Saklanamazdı, değil mi? Döndüm ve tam arkamda varlığın uzun ve kara pençelerini omuzlarımın üzerinde kaldırmış halde dikildiğini görünce çığlık attım. Kolumu kaldırıp bir yumruk salladım ama orada havadan başka hiçbir şey yoktu, tek dokunabildiğim boşluktu. Kalbim çarparken panik içinde beni neyin beklediğini bilmeyerek aynaya baktım.
Ve olanlar oldu.
Varlık pençelerini yansımamın boynuna sapladığında olduğum yerde mıh gibi kaldım. Uzanıp gırtlağımı yokladım ama hiçbir şey yoktu. Ne acı, ne de sancı. Sanki aynada bir korku filmi izliyordum. Yansımam çılgınca debeleniyordu, yüzünde korku ve ıstıraptan bir maske vardı. Varlık pençelerini daha derine geçirdi ve onu banyo kapısına doğru sürükledi.
Aniden kendi yansımamı korumak için arkamı döndüm ve canavarı durduracağını umarak banyo kapısını kapattım. Fakat geri döndüğümde aynadaki kapının hala açık olduğunu gördüm. Yansımamsa kanı vücudundan akarken umutsuzca kapının kenarlarına tutunmaya çalışıyordu.
Yansımanız bile olsa kendinizin vahşice saldırıya uğradığını izlerken hiçbir şey yapamamanın dehşetini tarif edemem.
Saldırı başladığından bu yana yansımam ilk kez kafasını kaldırıp bana dehşetle baktı. Kapının dışındaki karanlığa sürüklenip kendinden geçmeden önce ağzından tek bir kelime döküldü: “Yardım et.”
Vücudum sarsılıp gözyaşlarım yüzümden aşağı akarken saatlerce orada dikildim. Boş aynanın içine bakarken sanki aklım donmuş, düşünme yetim kaybolmuştu.
Artık bir yansımam yoktu.
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Buğra’ya aittir.
Bir Cevap Yazın