Kayıp Bedenler – Bölüm 2

NOT: Oylama tamamlandı. Sonuçları görmek istiyorsan aşağıdaki yazının en sonuna bakabilirsin.


Soğuk ve sessiz bir geceydi senin için. Sadece dışarıdan gelen yağmur sesi bir arka fon oluşturuyordu kulaklarına. Karanlık etrafını sarmıştı. Yalnız olmasan da yalnız hissediyordun.  Yalnızlığın kapkara sessizliği içinde boğuluyordun. Derken önce bir şeyin devrilme sesi, arkasından da bir çığlık bu sessizliği bozmuştu.

İlk anda ne yapacağını bilemedin. Arada kalmıştın. Ama bir karar vermen gerekiyordu. Tecrübelerini düşündün. Ürkütücü ortamın etkisiyle Derrick bir şey gördüğünü zannetmiş olabilirdi. Genellikle olurdu böyle şeyler. O sebeple kendi duyduğun sese doğru ilerlemeye karar verdin.

“Haydi Derrick, bu taraftan.”

Derrick itiraz eder gibiydi. “Ama gördüğüm şey? O ne olacak? Bakmayacak mıyız?”

“Yaşadığın korkuyla bir şey gördüğünü sanmış olma ihtimalin yüksek. İnan bana, bu tarz şeyleri çok yaşadım.”

“Orada gerçekten bir şey vardı, Dr. Forrester.” Derrick ürkmüş vaziyette gözlerinin içine bakıyordu. Biraz duraksadıktan sonra yanına yürüdü. “Dediğiniz gibi olsun. Şu odaya bakalım.” dedi eliyle biraz önce gösterdiğin odayı işaret ederek.

El fenerlerinizi ileri doğru tutarak temkinli bir şekilde yürümeye başlıyorsunuz. Siz adım attıkça üstüne bastığınız şeyler çatırdıyor. Orta büyüklükte beyazlığı iyice solmuş bir kapının önünde duruyorsunuz. Havada uçuşan tozların arasından feneri odaya tutup gezdiriyorsunuz. Ardından içeri giriyorsunuz.

Fenerlerinizi içeride gezdirmeye devam ediyorsunuz. Oda orta büyüklükte ancak tavanı hayli yüksek. Duvarlar birçok uzun rafla kaplı. Rafların içlerinde günlerce saysanız bitiremeyeceğiniz kadar çok kitap var. 1940’lar, 50’ler, 70’ler. Odadaki kitaplar geçtiğimiz yüzyılın tarihini simgeler gibi. Yerde işlemeli eski ve büyük bir halı var. Onun üzerindeyse güzel görünümlü eski bir ahşap masa.

“Bir şey dikkatini çekti mi?” diye soruyorsun Derrick’e. Gazeteci hayır anlamında başını sallayıp soran gözlerle sana bakıyor. “Bu odanın zemininde daha az toz var.” diyerek merakını gideriyorsun.

Derrick gözlerini önce yere çeviriyor, daha sonra masaya doğru yürürken soruyor. “Sizce buraya birileri mi girmiş? Yoksa o gördüğüm şey?”

“Bir şey söylemek için çok erken, Derrick. Biraz etrafa bakalım.” diye cevap veriyorsun. Ardından fenerini karanlığa tutup odayı incelemeye devam ediyorsun.

Halıda yürüdüğün sırada ayağın bir şeye çarpıyor. Feneri oraya tuttuğunda yerde duran ahşap bir at görüyorsun. Eğilip eline alıyor ve onu inceliyorsun. Biraz önce düşüp ses çıkaran şey bu olmalı.

“Burada bir çekmece var, Dr. Forrester.” diye sana sesleniyor Derrick o sırada. Masanın yanını işaret ediyor. Kalkıp ona doğru yürüyorsun. Adam feneri çekmeceye doğru tutuyor. “Ama üzerinde ne kulp ne de anahtar deliği var. İlginç.” Ardından çekmeceyi açmak için var gücüyle zorluyor. Fakat sonuç alamıyor. “Bu aptal şey nasıl açılıyor!”

Derrick’e bakıp gülümsüyorsun. Sırıtmanın sebebi çekmecenin nasıl açıldığını biliyor olman. Önceki araştırmalarında farklı türde güvenlik şifreleriyle korunan birçok nesne ile karşılaştığın için ne yapman gerektiğini anlıyorsun. Ardından masanın altına eğiliyorsun. Ellerin çekmecenin alt kısmında geziniyor. Biraz yokladıktan sonra en uzak köşede toplu iğne başı büyüklüğünde bir çıkıntı buluyorsun. Ona hafifçe dokunmanla beraber çekmece kendini dışarı doğru itiyor.

Şaşıran Derrick sana hayranlık dolu bir bakış atıyor. Ardından çekmecenin içini yokluyor. Sonra kolunu yukarı kaldırıyor. Elinde bir nesne var. Bu eski tip bir ses kayıt cihazı. Ve içinde bir kaset var.

Derrick eski ve tozlanmış cihazın üzerindeki tuşlara basıyor ama cihazdan herhangi bir ses çıkmıyor. “Çalışmıyor, bu kadar eski bir aletten ne umuyordum ki?” Ardından cihazı sana veriyor.

Ses kayıt cihazını aldığında arkasını çeviriyorsun. Üzerindeki kapağı kaydırarak pil haznesini açıyorsun. Haznenin içi boş.

“El fenerini verir misin?” diye soruyorsun Derrick’e. Adamın uzattığı feneri aldıktan sonra ışığı kapayıp arkasındaki kapağı açıyorsun. İçindeki pili çıkarıp cihaza takıyorsun. Ardından oynatma tuşuna basıyorsun. Kaset cızırtılı sesler eşliğinde dönmeye başlıyor. “Şanslıyız.” diyorsun gülümseyerek. Kısa bir boşluğun ardından cihazdan bir erkek sesi duyulmaya başlıyor. Dikkatle dinliyorsunuz.

“Bugün hava güzel. Bahar geldi, her yerde çiçekler açıyor. Çocuklar çok mutlu. Hiç sahip olamadıkları, sevildikleri bir dünya buluyorlar burada. Yeni gelenlerin de ürkeklikleri gitti. Onların da yüzleri gülüyor artık. Bunda Bayan Falkland’ın büyük payı var. Onlara kendi çocukları gibi bakıyor. Hepsiyle iyi bir iletişim kurdu. Çocuklar onunlayken gerçekten mutlu. Ona çok şey borçluyuz.”

 “Yetimhanemiz bir haftadır denetleniyordu. Sonunda raporlar geldi. Sonuçlar harika. Geçer not aldık. Müfettişler bizlere teşekkürlerini ilettiler. Çocuklar çok mutlu olduğu ve onlara iyi bakıldığı için. Bayan Falkland’a hizmetlerinden dolayı teşekkür edip onu baş bakıcı yapmaya karar verdik.”

 “Yağışlar iyice şiddetlendi. Günlerdir hava kapalı. Herkesin yaşananlardan dolayı canı sıkkın. Ancak en büyük değişimi Bayan Falkland yaşadı. Kadın berbat halde. Çocukların kayboluşu onu mahvetti sanırım. Sanki bir ölü gibi dolanıyor etrafta. Hayatla bağlarını koparmış gibi. Çocuklarla oynamıyor. İyice içine kapandı. Ona iki hafta izin verdim fakat kabul etmedi.”

Kaset durup kayıt sonlandıktan sonra Derrick ile birbirinize bakıyorsunuz. “Bayan Falkland çocuklar ortadan kaybolduktan sonra intihar eden bakıcı değil mi?” diye soruyorsun. Derrick başıyla onaylıyor. “Onun hakkında bildiğin başka şeyler var mı?”

Derrick olumsuz anlamda başını sallıyor. “Tek bildiğim bu. Zamanın tanıklarının ifadeleri de bu şekilde. Kadının olaylardan fazlasıyla etkilendiği ortada. Çocuklara çok bağlıymış. Yaşananları kaldıramamış.”

Pili çıkarıp Derrick’e geri veriyorsun, o da fenerini yeniden çalıştırıyor. Cihazı sırt çantana attıktan sonra arkanı dönüp eğiliyorsun. Yerdeki ahşap atı alıp onun önceden durduğu yeri görebilmek için etrafa bakıyorsun. İleride bir kitaplık gözüne çarpıyor. Rafın bir bölümünde boşluk var. Atın oradan düştüğünü düşünerek yaklaşıyorsun. Rafın üzerindeki tozsuz alana baktığında doğru yerin burası olduğunu anlıyorsun. Onu ait olduğu yere koyarken gözün parke zemine takılıyor. Derrick’i yanına çağırıp yeri işaret ediyorsun. “Görüyor musun?” diye soruyorsun derin çizikleri göstererek. “Aynı bir kapının açılırken zemine sürtünerek bıraktığı çizikler gibi.”

Yan tarafa geçip rafı tutuyorsun. “Sanırım bu kitaplık hareket ediyor. Gizli bir geçit gibi. Haydi, bana yardım et.”

Derrick bir anlık şaşkınlıktan sonra yanına koşup rafı tutuyor. Kitaplığa tüm gücünüzle asılıyorsunuz ancak bir şey olmuyor. Derin nefes alıp bu kez çok daha kuvvetli bir şekilde kendinize çekiyorsunuz. Kitaplık biraz zorlanmanın ardından zeminde sürtünerek hareket etmeye başlıyor. Bir iki deneme sonunda onu ardına kadar açmayı başarıyorsunuz. Derrick karanlığa açılan gizli geçitten ileriye bakıyor. “Siz bir dâhisiniz, Dr. Forrester.”

“Hayır değilim, Derrick, sadece biraz dikkatli ve tecrübeliyim.” Ardından fenerlerinizi ileri doğru tutarak yeni keşfettiğiniz bölüme geçiyorsunuz.

Gizli geçit sizi yine büyük bir alana çıkarıyor. Fenerlerinizin ışığı eskimiş mobilyaların ve örümcek ağlarının üzerinde dolaşıyor. Onların ışığı olmasa karanlık sizi bir canavar gibi yutacak. Derrick’in titrediğini hissediyorsun. Senin içindeki gerginlik de karanlık gibi büyümeye başlıyor. Kapkara boşluğun içinden bir şeyin üzerine fırlayacağı düşüncesi yüreğini ürpertiyor. O sırada Derrick ürkmüş bir tonla sana sesleniyor.

“Dr. Forrester, hemen buraya gelmelisiniz!” Adam geniş salonun dibinde durmuş, feneri duvardaki bir noktaya tutuyor.

Hızla onun yanına gidiyorsun. Fenerin aydınlattığı noktaya baktığında kırmızı renkle yazılmış üç kelime görüyorsun.

“Bana yardım et.”

Parmakların yazının üzerinde geziniyor. Derrick “Kan olabilir mi? diye soruyor. “Bilemiyorum ama kana benziyor.” diyorsun. Adam korkmuş gözlerini sana dikiyor. “Kim yazmış olabilir ki bunu?”

Fikrin olmadığını belirten bir bakış atıyorsun. Derrick’in korkusu artık iyice belirginleşiyor. Bence buradan hemen gitmeliyiz, Dr. Forrester!”

Fısıltılar

Duyduğunuz seslerle aniden irkilip arkanızı dönüyor ve fenerlerinizi karanlığa tutuyorsunuz. Ancak orada koca bir boşluktan başka hiçbir şey yok. Ancak kalplerinizin hırçın atışı salonda yankılanıyor.

“Sanırım üst kattan geldi.” diyorsun feneri yukarı tutarak. Ardından ileriyi aydınlatıyorsun. Geniş salonun sonunda üst kata çıkan, mermer basamaklı büyük bir merdiven olduğunu fark ediyorsunuz.

“Beni takip et, Derrick.” diyorsun. Ardından ağır ağır basamakları tırmanmaya başlıyorsunuz.

Basamakları sessiz sessiz çıkarken huzursuzluk içinde etrafı dinliyorsunuz. Fenerler önünüzü aydınlattıkça arkanız karanlığa gömülüyor. Binada yalnız olmadığınızı düşünmek kalbinizi sıkıştırıyor. Uzun zamandır bu kadar tedirgin hissetmediğini fark ediyorsun.

Başka bir ses duymadan üst katın zeminine ayak basıyorsunuz. Ağır adımlarla ilerlerken etrafı aydınlatmaya başlıyorsunuz. Işığı boyası dökülmüş duvarlara tutuğunuzda birbirine benzeyen birkaç kapı görüyorsunuz. Biri hariç.

Feneri o kapıya doğru tutup Derrick’e dönüyorsun. “Şu kapıya bak. İçeride soluk bir ışık var.” Ardından adamın endişeli bakışları arasında oraya doğru yürüyorsun.

Yavaş adımların zeminde gıcırtılar çıkarırken kapının tokmağını kavrıyorsun. Yavaşça çevirip ileriye itiyorsun. Kalbiniz hızla çarparken fenerlerinizin eşliğinde ne ile karşılaşacağınızı bilmeden içeri giriyorsunuz.

Adımınızı içeri attığınızda tuhaf bir şeyle karşılaşmıyorsunuz. Burası da kayıt cihazını bulduğunuz oda büyüklüğünde ancak tavanı daha alçak. Etrafta önceki odaya göre daha az mobilya var ama daha fazla tahrip olmuş durumdalar. Yerdeki parkelerde kırıklar göze çarpıyor. Birkaç dolap duvara yaslı dururken bazıları yere devrilmiş. Açık pencereden giren soğuk içinizi ürpertiyor. Etrafta gezinen farelerin sesini duyabiliyorsunuz, yağmurun ritmine karışıyorlar. Ancak soluk bir ışıktan eser yok.

Titremesi hiç dinmeyen Derrick feneri size tutuyor. “Kalbim bu kadar gerginliği kaldıramayacak Dr. Forrester. Sonrasında beni tedavi etmeniz gerekecek.”

“Seni rahatlatacaksa ben de kendimi burada rahat hissetmiyorum, Derrick.” deyip devam ediyorsun. “Bu arada bir şeyi açıklığa kavuştursam iyi olacak. Aslında soyadımın önündeki ‘Doktor’ ifadesi bir unvan değil. Benim böyle resmi bir unvanım hiç olmadı. Zamanında verdiğim psikolojik danışmanlık ve yazdığım onlarca kitap sonrası insanlar bana kendileri böyle hitap etmeye başladılar. Ardından ‘Doktor’ ifadesi üzerime yapıştı. Ben de itiraz etmedim. Neyse, biraz etrafa bakalım.”

Odanın farklı köşelerine dağılıyorsunuz. Fenerleriniz zeminde, duvarlarda ve dolapların üzerinde geziniyor. Tozlar altında kalmış birkaç şamdan, kitap ve biblolardan başka göze çarpan bir şey bulamıyorsunuz.

-Gıcırdama sesi-

Korku bir yıldırım gibi kalbinize iniyor. Duyduğunuz sesle aniden arkanızı dönüyorsunuz. Derrick refleksle kolunu tutuyor. Yavaşça yutkunuyorsun. Odanın köşesindeki dolabın kapağının açık olduğunu görüyorsun.

Feneri dolaba doğrultarak yavaş adımlarla yaklaşıyorsun. Nefesini tutuyorsun. Temkinli bir şekilde dolabın içine bakıyorsun. Karanlıktan bir şey çıkmasını bekler gibi. Onun yerine küçük ahşap bir kutu görüyorsun. Eğilip kutuyu kavrıyorsun. Küçük ve paslı bir asma kilit kapağın üzerinde sallanıyor.

Hemen çantanı açıp içini karıştırıyorsun. Elinde ufak boy bir balta beliriyor. Paslı kilide vurmaya başlıyorsun. Birkaç darbenin ardından zayıflamış metal aksam parçalanıyor. Derrick’e bir bakış atıp merakla kutuyu açıyorsun. Kutunun içinden zarar görmemiş metal bir anahtar çıkıyor.

“Bir anahtar ha? Acaba nereyi açacak?” diyor Derrick. “Ben de bunu merak ediyorum.” diye cevap verip anahtarı montunun cebine atıyorsun.

-Çocuk kıkırdaması sesi-

Bir kez daha duyduğunuz sesle irkiliyorsunuz. İkinizin de vücudu kontrolsüz şekilde titremeye başlıyor.

“Duydunuz mu?” diye soruyor Derrick endişeyle. “Burada gerçekten birileri var!”

Duyduğunu onaylar şekilde başını sallıyorsun. “Ses dışarıdan geldi.”. Ardından kapıyı açıp odayı terk ediyorsunuz.

Tekrar ikinci katın girişine döndüğünüzde el fenerlerinizi karanlığa tutuyorsunuz. Herhangi bir ses duyabilmek için çıt çıkarmadan öylece duruyorsunuz. Ama bina bir mezarlık gibi sessiz. Hiçbir şey işitmiyorsunuz.

Bir süre daha bir şeyler olmasını bekledikten sonra Derrick’e daha önce gördüğünüz diğer kapıları işaret ediyorsun. Adam seni istemeyerek de olsa oraya doğru takip ediyor. Üç farklı kapıyı kontrol ediyorsunuz. Hepsi de kilitli. Ve bulduğunuz anahtar hiçbirine ait değil.

Biraz daha ileride daha büyük bir kapı görüyorsunuz. Oraya doğru yaklaşıyorsunuz. Ancak tuhaf bir şey dikkatini çekiyor. Buranın havası diğer yerlere göre çok daha soğuk.

Derrick koluyla omzunu ovuyor. “Üşümeye başladım. Bu soğuk da neyin nesi?”

Tam kapının önündesin. Ayakların vücuduna göre daha soğuk. Yere doğru baktıktan sonra Derrick’e dönüyorsun. “Sanırım kapının altından geliyor.”

Bir iki adım atıp kapının tokmağını tutuyorsun. Havanın tersine tokmak sıcak. Metal yuvarlağı çeviriyorsun. Bu kapı diğerleri gibi kilitli değil, yavaşça açılıyor. Ağır adımlarla içeri giriyorsunuz.

Siz içeri girdiğinizde sıcaklık aniden normale dönüyor. Dışarıdaki soğuktan eser yok. Tavanın yüksekliği 4-5 metre kadar var. Odada hiç eşya olmaması dikkatini çekiyor. Burası tamamen boş bir yer. Zemin gibi buradaki duvarlar da ahşap malzemelerle kaplanmış.

Derrick odanın öbür ucuna ilerlerken sen içeri girdiğiniz kapıyı yokluyorsun. Aniden irkiliyorsun. Çünkü kapı kilitli.

-Derrick’in çığlığı-

Ani bir refleksle arkanı dönüyorsun. O sırada odanın tavanından ışıklar yayılıyor ve karanlığı aydınlatıyor. Gördüğün manzara karşısında kala kalıyorsun.

Derrick ayaklarından bağlı şekilde tavandan baş aşağı sarkıyor. Zeminde duran bir makaradan geçen tel halatlar adamın ayaklarına dolanmış durumda. Makara hareket ettikçe onu yukarı doğru çekiyor.

Aniden arkanda bir ses daha duyuyorsun. Başını çevirdiğinde duvardaki ahşap bir bölmenin içinden bir arbalet çıktığını görüyorsun. Ucunda metal bir ok var. Ve doğruca Derrick’e nişan almış durumda. Arbaletin tetiğine bağlı tel bir halat fark ediyorsun. O da doğruca makaraya uzanıyor ve makara her çalıştığında tetik biraz daha geriliyor.

Derrick havada çaresizce debeleniyor. “Lanet olsun! Neler oluyor! Beni aşağı indirin!”

Şok olmuş durumdasın, felç geçirmiş gibisin sanki. Ancak harekete geçmen gerek. Fazla zamanın yok. Eğer bir şeyler yapmazsan Derrick ölecek. Aniden kendine gelip düşünmeye başlıyorsun. Makaraya bakıyorsun, onu durdurmayı denemek geçiyor aklından. Böylece halatların hareket etmesini engelleyebileceksin. Ardından arbalete çeviriyorsun bakışlarını. Ucundaki ok her an Derrick’e doğru fırlayabilir. Eğer arbaletin mekanizmasını durdurabilirsen Derrick’i kurtarabileceğini düşünüyorsun.

O sırada Derrick’in sesini duyuyorsun. “Lütfen yardım edin Dr. Forrester! Ölmek istemiyorum!”

Zaman daralıyor Dr. Forrester. Bir karar vermelisin. Yoksa ortalık kana bulanacak.

Ne yapacaksın Dr. Forrester?

2.Bölüm Sonu

Not: Hikaye tamamen tarafımdan kurgulanmış ve yazılmıştır, bana aittir. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Oylama Sonucu:

2A – Makarayı durdurmaya çalışacağım: %33

2B – Arbaleti durdurmaya çalışacağım: %67

Bir sonraki bölüm yüksek oy alan karara göre devam edecek.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: