Ben Lily Madwhip ve olacakları önceden görebiliyorum.
“Bana bakıp durma, bok surat!”
Bu erkek kardeşim Roger. O olacakları önceden göremiyor. Bunu biliyorum çünkü öyle olsaydı başına gelecekleri görebilirdi. Ya da ikimiz de bunu yapabiliyoruzdur ama kendi başımıza gelecekleri göremiyoruzdur belki de. İşte bundan tam emin değilim. Bildiğim tek şey üç dakika sonra Roger’ın öleceği.
Ona “Öleceksin.” dedim.
“Beni tehdit mi ediyorsun?” diye söylendi. Roger benden altı yaş daha büyüktü. Liseye gidiyordu, en iyi dostları Skeeter ve Dustin’di. Üzerinde heavy metal gruplarının isimlerinin olduğu kolsuz tişörtler giyerlerdi. Bazen garajda takılıp babam içeri girip susmalarını söyleyen kadar o gruplar gibi müzik yapmaya çalışırlardı. Skeeter ve Dustin, kardeşimin cenazesinde ceket giyip kravat takacaklar ve ilk kez saçlarını tarayacaklardı. Sonrasında onları bir daha görmeyecektim ki bu çok hoş olacaktı. Roger’ı kardeşim olduğu için tabii ki seviyorum fakat o gidince benim için her şey biraz daha güzel olacak. Üzgünüm Roger.
“Hayır” dedim ona içtenlikle. “Sadece seni uyarmaya çalışıyorum. Seni seviyorum, Roger.”
“Kes sesini, ucube!” Omzuma bir yumruk attı, ben de ağlamaya başladım fakat aslında canım o kadar da acımamıştı. Aracımızın ön koltuğunda oturan annem kafasını bize çevirdi ve sanki bizi doğurduğuna pişmanmış gibi baktı. Tabii ki pişman değildi, biliyorum ancak tüm ebeveynler bazen böyle düşünürler. Çocuklarım olmasaydı acaba şimdi nerede olurdum diye. Hayır, zihin okuma yeteneğim yok. Sadece biliyorum.
“Arka tarafta rahat duracak mısınız siz?” diye sordu annem. Aslında bu bir soru değil, emirdi. Yetişkinler soru sorarmış gibi emir verebilirler. Çocukken böyle bir şey denerseniz işlemez. Bir keresinde Roger’a oyuncak bebeğim Paschar’ı geri vermesi için soruyla emir vermiştim. O da bana gülüp Paschar’ın kafasını koparmıştı. Annem onu yerine taktı ama bu konuda çok da iyi değildi. O sebeple Paschar şu an biraz çarpık gözüküyor. Anneme bunu dert etmemesini söyledim. Bu yeni görüntüsü Paschar’a bir kişilik katmıştı.
Annem ve babam oyuncak bebeğime Paschar ismini vermemi garip bulmuşlardı. Neden olduğunu anlamamıştım, sonuçta Paschar bir melekti. Oyuncak bebeğinize Gabriel, Michael veya Lailah adını verdiğinizde kimse garip bulmaz. Ama Uriel, Gavreel ya da Paschar’ı duyduklarında size eğlenceli bir bakış atarlar.
Paschar’ı kollarıma aldım ve aracın ön camından baktım. Dinlenme tesisine bir mil kaldığını belirten bir tabela gördüm. Altında ise daha küçük harflerle “DAHA SONRAKİ DİNLENME TESİSİ 46 MİL SONRA” yazıyordu. Bu da babamın sürüş hızıyla yarım saatlik mesafe demekti.
“Dinlenme tesisi yaklaşıyor.” dedi babam. “İhtiyacı olan var mı?”
Birkaç saat önce McDonalds’da durmuştuk. Ben cheeseburger’ın yanında kızarmış patates ve Sprite almıştım. Cheeseburger ve patatesi bitirememiştim fakat Sprite midemi mutlu etti çünkü bazen beni araba tutuyordu ve o sebeple hepsini içmiştim. Doğal olarak tuvalet ihtiyacım vardı fakat o tesis Roger’ın öleceği yerdi. O sebeple yalan söyledim ve ihtiyacım yok dedim. Tesise gitmek her şeyi daha beter edecekti.
Roger uyardı. “Lily’nin ihtiyacı var! Burada kıvranıyor, üzerime işemesini istemiyorum!” Yüzünü iğrenmişçesine buruşturdu.
Birinin üzerine işemesi iğrençliğini anlayabiliyorum. Ama Roger, burada senin hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
Annem tekrar arkasını döndü. “Lily, eğer gitmen gerekiyorsa-“
Başımı sallayarak sözünü kestim. “Hayır, gerekmiyor.”
“Gerekiyor, aynı zamanda benim de!” diye konuştu Roger. Onun gerçekten ihtiyacı olduğunu düşünmüyordum.
Babam direksiyonu tesisin sapağına doğru kırarak tartışmayı bitirdi. İki şerit vardı; biri büyük kamyonlar için diğeri de küçük araçlar içindi. Station Wagon aracımız ikinci şeritte yer alıyor ve dinlenme tesisi otoparkının bulunduğu tepeyi tırmanıyordu. Tepede bir kaidenin üzerinde, üstünde ölmüş birçok insanın isimlerinin yazılı olduğu koca bir kaya göze çarpıyordu. Ailelerse tamamen cam kaplı bir binaya girip çıkıyorlardı. Sanırım ölülerin anıldığı bir yerdi burası.
O an en yakın hastaneden ne kadar uzakta olduğumuzu düşündüm.
Babam “Herkes dışarı” dedi aracı park ettikten sonra.
“Lily, acele et.” Annem emniyet kemerini çözüp aracın kapısını açarken söyleniyordu. Roger’a son kez bakıp gülümsemeye çalıştım. O da bana baktı, bir an için gözlerinde ufak bir takdir parıltısı gördüm. Belki kapıyı kapatıp arabada kalır diye düşündüm. Onun yerine bana çemkirerek kafamdaki güzel anı mahvetti. “Bana dik dik bakmayı kes, bok surat!”
“Sözlerine dikkat et, Roger.” Babam kullandığımız kelimeleri umursamasa da annem deliye dönmesin diye sesi umursuyormuş gibi çıkmıştı.
Hepimiz araçtan indik. Bebek değildim fakat annem otoparkta ilerlerken elimi tutuyordu. Arkama, Roger ve babama bakmaya devam ettim, bir şey olmasını bekliyordum. Roger ölecekti, bunu biliyordum. Sadece nasıl olacağını bilmiyordum. Belki tepedeki kaya yerinden kayacak ve bir botun karıncayı ezişi gibi kardeşimin üzerine düşecekti. Çoğu kez karıncaların üzerinden geçmiştim. Bir işe yaramasa da her seferinde özür dilerdim. Merak ettiğim şey Roger’ın iç organlarının karıncalardaki gibi ortalığa saçılıp saçılmayacağıydı.
Kaya Roger’ı ezmedi.
Annem ihtiyacımızı gidermemiz için beni kadınlar tuvaletine götürdü. Klozetler otomatik olarak sifonu çeken türdendi. Onlar beni hep korkuturdu. Oturduğum klozetin kalktığımı zannedip sifonu çalıştırması ve beni de içine çekmesi gibi saçma bir düşünceydi bu. Kabine girdim ama kulağım dışarıdaydı, ağlamalar ve haykırışlar duymayı bekliyordum. Belki de Roger otomatik klozet tarafından yutulacaktı.
Klozet Roger’ı yutmadı.
Lobide buluştuk. Burada otel ve su parklarının gezi haritaları ve broşürleriyle dolu bir bilgilendirme köşesi vardı. Safari imkanı olan bir hayvanat bahçesi var mı diye köşeyi incelemek istedim fakat babam yeniden yola dönmek için acele ediyordu. Annem beni otoparka doğru sürükledi.
Boş mesanelerle araca doluştuk. Kafam biraz karışmıştı. Roger hala hayattaydı ve öleceğini öğrenmemin üzerinden on dakika geçmişti. Konu hakkında konuşmadım çünkü annem ve babam önsezilerimden bahsetmemden hoşlanmıyordu. Ayrıca yanılma ihtimalime karşı fazla uzatmak istemiyordum. Roger adinin teki olabilir fakat benim kardeşim ve onu seviyorum.
Paschar’a sarılıp aracımız otoparkı terk ederken camdan bakmaya başladım. Aniden Paschar kollarımın arasından kayıverdi. Döndüm, şaşırmıştım. Roger oyuncak bebeği pencerenin dışında tutmuş sallıyordu. Bana sırıttı. “Hey bok surat, sence bebeğin uçabilir mi?”
O anın geldiğini anlamıştım. Ona ciddiyetle “Şimdi öleceksin.” dedim.
Roger’ın sırıtışı yerini öfkeye bıraktı. Paschar’ı elinden bıraktı ve oyuncağım aracımızın tekerlekleri arasında kayboldu. Emniyet kemerimi zorlayarak ağladım, sanki tamamen kaybolmadan önce uzanıp Paschar’ı yakalayacakmışım gibi. Annem döndü ve yüksek sesle ne olduğunu sordu. Babam da aynı şekilde bize dönüp rahat durmamız için bağırdı. “Lily, ağlamayı kes. Roger, ne yaptın?”
Roger, ne yaptın sen?
Babam dikiz aynasından bize yani iki büyük pişmanlığına bakıyordu. Annemin gözleriyse ben ve Roger arasında gidip geliyordu. Roger, anneme ve babama bakıp masummuş izlenimi vermek için yalandan her şeyi benim başlattığımı söyledi. İçimizden sadece biri babamın hızla yan taraftan gelen kamyona doğru ilerlediğini görebildi, o da bendim. Büyük tekerlekleri ve arkasındaki geniş karavanla görüş alanıma giren kamyonun içindeki sürücü de en az benim kadar şok olmuştu. Artık Paschar için bağırmıyordum. Babamın frene basması, direksiyonu kırması veya herhangi bir şey yapması için bağırıyordum. Ama o ne için bağırdığımı o anda ayırt edemiyordu. Ve artık her şey için çok geçti.
T-Bone nedir bilir misiniz? Onun her zaman bir biftek çeşidi olduğunu düşünmüştüm. George amcam bir keresinde bir restoranda T-Bone sipariş etmişti ve mamut büyüklüğündeki eti kemik hala içindeyken yemişti. Ona bu yüzden T-Bone diyorlar, çünkü bu etin kemiği T harfine benziyor.
Aynı zamanda bir aracın diğerine yandan çarpmasına da T-Bone deniyor. Çünkü kaza yapan araçlar da T harfi oluşturuyorlar, aynı amcamın sipariş ettiği etin kemiği gibi. İşte kamyonun bize yaptığı da tam olarak buydu. Kavşağın hemen ortasında bizi “T-Bone”lamıştı.
En yakın hastane yirmi üç dakika uzaklıktaydı. Roger ve babamı ambulansa aldılar. Babamın omzu çıkmıştı, birkaç tane de kesik ve çürüğü vardı. Roger ise hemen Boston Memorial hastanesine transfer edildi. Onu helikopterle götürdüler. Kendinde değildi, o sebeple bu eğlenceli uçuşu kaçırmıştı. Oraya gidemeden iç kanamadan hayatını kaybetti. Annem ve ben vücudumuzdaki cam kesikleri sebebiyle tedavi gördük. Kamyon şoförünün durumu iyiydi fakat şoktaydı. Roger’ın ölümünden kendini sorumlu tutmasını istemezdim. Bu tamamen Roger’ın suçuydu.
Bizi tedavi eden yardım ekibinden biri kaza yerinde Paschar’ı bulmuş ve bana geri vermişti. O her zaman beni bulurdu. Onu bana getiren görevli adını sormuş, söylediğimde ise bana eğlenceli bir bakış atmıştı. Ona birazdan Middlebury denilen bir yerden felçli bir kadın için aranacağını söylemedim. Bazı insanlar böyle küçük detayları atlarlar.
Annem ve babam Roger’ın öldüğünü öğrendiklerinde birbirlerine sarılıp ağlayacaklar. Sonrasında babam aramıza mesafe koyacak, çünkü içten içe beni suçlayacak. Annemse her gece beni yatırırken bana daha da sıkı sarılacak. Bunları görebiliyorum. Fakat onların benim geleceği gördüğümü bilmelerine gerek yok.
Umarım Roger iyi bir yerdedir fakat Paschar’ın bana anlattığına göre değilmiş. Ve Paschar her zaman haklıdır.
Açıklama: Oyuncak bebeğe ismini veren Paschar, ileriyi görme gücüne sahip bir melektir. Kehanet Meleği olarak bilinir.
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri tarafıma aittir.
Bir Cevap Yazın