Yeni yıl bembeyaz bir sayfa açar derler. Söylediklerine göre tüm kötülükler eski yılda kalırmış. Her şeye yeni baştan başlanırmış. Bence hepsi palavra. Sadece aptal bir inanç. Yeni yıl iyiyi de kötüyü de değiştirmez. Hele kötü planları olan insanları asla. He bir de, bir şey nasıl başlarsa öyle biter.
Küçük bir kasabada yaşıyorum. Bizim buralar öyle büyük şehirlere benzemez. Neredeyse herkes birbirini tanır. Geçmişin, nasıl bir insan olduğun bilinir. Hele insanın adı çıkmaya görsün, uzun süre dedikodusu yapılır, yaptıkları unutulmaz. Anılar hep taze kalır buralarda. Özellikle de lise öğrencisiyseniz. O zaman her şey daha çabuk yayılır.
Yine yıl sonu gelmişti ve okulun sevilen öğrencilerinden Steven evinde bir yılbaşı partisi veriyordu. Steven’ı ben de severdim, okuldaki iyi arkadaşlarımdan biriydi. Beni de partiye davet ettiğinde oldukça sevinmiştim. Kıyafetlerimi seçip hazırlanmaya başladım. Heyecanlıydım. Geçen seferki gibi olmasını istemiyordum. Evet, son partide biraz batırmıştım. Yaşananlardan sonra insanların bana olan tepkisini de merak ediyordum.
Gece onbir gibi partiye geldim. “Neden garaj kapısının yanındaki pencereleri çöp torbalarıyla kapladın?” diye sordum ev sahibi olan Steven’a. Bardağımdaki punchtan bir yudum aldım. Tadı ucuz alkol ile sokak arkası marketten alınmış meyve suyu karışımına benziyordu ki bu da fakir öğrenciler için normaldi. Steven güldü ve ana lambaları söndürerek garajı tamamen kararttı. Daha önceden astığı Noel ışıklarını açmadan önce partiye katılanlar tamamen sessizliğe gömüldü. Yeni lambalar insanların birbirini zor gördüğü loş bir ortam yaratsa da sanki garajda değilmişsiniz hissini veriyordu.
Partiye davet edildiğim için çok memnundum. Özellikle sonuncusunda olanlardan sonra. Bazı insanlar bana güvenmekte zorlanıyorlardı, her şeyi yeniden mahvedebileceğimden endişe ediyorlardı. Partiye katılanların yarısı benimle çok da muhatap olmak istemiyordu, ben de erkek arkadaşıyla konuşan en iyi dostum Gabby’nin yanına gittim. Orada olduğumu fark etmişti ancak sevgilisiyle olan sohbetini ben yokmuşum gibi sürdürdü. Ben de onunla konuşmaya çok meraklı değildim zaten. Etrafa göz gezdirdim ve bana deliymişim gibi bakmayacak birileri var mı diye partiyi inceledim. İçkimden bir yudum daha alarak dudaklarımı yaladım. Alkolün getireceği cesarete biraz daha ihtiyacım vardı.
Saat neredeyse onbir buçuk olmuştu. Üçüncü bardağımdaydım ve kimse benimle konuşmuyordu hala. Deli olmadığımı biliyorlardı, değil mi? Ben onların yerinde olsam nasıl davranırdım acaba? Belki ben de öyle yapardım. Son parti… Her şeyin sebebi o gün olanlar mıydı, yoksa bana böyle garip bakmalarının başka nedenleri var mıydı? Kimse benimle konuşmazsa nasıl bilecektim bunu? Neyse. Öğrenmesem de olurdu. İçkimi yudumlamaya devam ettim.
23:32’de bira almaya gittim çünkü punchtaki şeker ertesi gün beni hasta ederdi. İleride gördüğüm iki uzun boylu erkek ve yılbaşı elbiseleri giymiş birkaç güzel kızdan oluşan grupla konuşacak cesareti sonunda yakalamıştım. Onlara iltifat edip küçük bir sohbet başlattım. Bu gece başka planlarının olup olmadığı veya nereli olduklarıyla alakalı bazı sorular sordum. Fakat biri geçen partide yaşananları onlara anlatmış olmalıydı çünkü ne söylediysem bana güldüler. Herkesi yargılamaya bayılan bu aptallarla da konuşacak bir şeyim yoktu.
Dans eden bir kalabalık. Bunca insan kendinden geçercesine eğleniyordu. Fakat hiçbiri beni fark etmiyordu. Kimsenin umurunda değildim. Bunun beni mutlu ettiği söylenemezdi tabii ancak berbat bir his de değildi. Böyle bir şey için depresyona girecek biri değildim. Sonuçta hayat devam ediyordu. Yanımda kimse olmasa da yeni yıl benim için de gelecekti.
Telefonuma yeniden baktım. 23:45’ti. Geri sayıma yaklaşıyorduk. Tekrar Gabby’nin yanına yürüdüm. Hala erkek arkadaşındaydı gözü. Gece boyunca benimle neredeyse hiç konuşmamıştı. Ona saati gösterdim ve o gece için getirdiğim şampanyayı patlatıp herkese dağıtmamız gerektiğini söyledim. O ise beni başından attı ve bunu kendi başıma yapmamı söyledi. “Tamam” dedim. Kimse ilgilenmeyecekse bile bana uyardı. Beni görmezden gelmelerini unutacak bir iş çıkmıştı bana da. Kimse benimle konuşmak ya da bir şeyler yapmak istemiyordu. Ama ne zaman titreyen ellerim ve terleyen avuçlarımdaki şampanya dolu kadehlerle insanların arasından geçmeye başladım, her şey değişti. İşin komik tarafı şuydu: Elinizde birazcık alkol tuttuğunuz anda herkes sizinle dost olmak istiyordu.
Saat 23:59’du. Yeni yıl için geri sayım başlamıştı. Herkes “yeni yıl, yeni ben” diye haykırmaktaydı. Bense gülümsüyordum. Herkes kadehlerini havaya kaldırdı ve konfetiler yağarken şampanyalarından içti. Ben hariç. Kadehi dudaklarıma koydum fakat şampanyanın ağzımdan girmesine izin vermedim. Yine de kadehteki sıvı dudaklarımı uyuşturdu.
Birkaç dakika sonra telefonumu kontrol ettim. Saat 00:05’ti. Penceresiz ve karanlık garajın içinde hayatta kalan tek kişi bendim. Yerde cansız yatan gençlerin arasında yürüdüm. Yeni yıla yalnız girmiştim.
Hepsi benim deli olduğumu düşünmüşlerdi. Haksız değildiler.
Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Okuduğunuz metin, orijinal öyküde değişiklikler yapılarak tarafımdan yeniden hazırlanmıştır.
Bir Cevap Yazın