Hikayeyi okuduktan sonra en aşağıdaki BUNU DERECELENDİR alanından puanlayınız.
Merhaba. Seni ben yarattım. Yalnızlık insanı sıkıyor. Peki seni neden mi kör yarattım? Orasına fazla takılma. Önceliğimiz bu değil. Önce sana kendi hikayemi anlatacağım sonra nedenini anlayacaksın. Şimdi beni iyi dinle.
Adım Cem. 13 yaşındayım ve küçük bir köyde yaşıyorum, daha doğrusu yaşıyordum. Köy halkı beni severdi. Tabii bunda ailemin etkisi de var. Babam tarlası olan bir fırıncıydı, köye ekmek sağlardı. Annemse çok güzel yemekler yapar, yaptığı yemekleri de fakire fukaraya dağıtırdı. İkisi de insanlara yardım etmekten hoşlanırlardı. Dedim ya, köy halkı beni seviyorsa biraz da onların sayesindeydi.
Günün birinde evimizin az ilerisine küçük bir dükkan açıldı. Herkes burada ne satıldığını merak etmeye başlamıştı. Ben de onlardan biriydim. Arkadaşlarımla toplandık ve bu yeni dükkanı ziyaret etmeye karar verdik. Ama bunu gizlice yapacaktık çünkü ailelerimiz dışarıda fazla dolanmamıza izin vermiyorlardı. Bunun nedeni komşu köyden gelen haberlerdi. Söylentilere göre birkaç çocuk ortadan kaybolmuştu. Haberler ne kadar doğruydu bilemiyorum ama bu durum ailelerimizi tedirgin etmeye yetmişti.
Dükkana doğru yola çıktığımızda ben dahil yedi kişiydik. Adımlarımızı hızlandırarak kapıya doğru yaklaştık. Vitrinin önündeki kırmızı tabela hemen gözümüze çarpmıştı. Üzerinde “Kuklacı Ahmet Amca” yazıyordu. Artık nereye geldiğimizi biliyorduk. Göreceklerimize karşı olan merakımız daha da artmıştı. Kapıyı yavaşça iterek içeri girdik.
İçeriye adım atar atmaz tüylerimiz diken diken olmuştu. Dükkan dışarıdan küçük gözükse de burası oldukça geniş bir alana sahipti. İçerisi loştu ama her yere yayılmış kuklalar net bir biçimde göze çarpıyordu. Hepsi oldukça gerçekçiydi, canlı gibiydiler. Bu da bir an olsun ürpermemize neden olmuştu. İçerideki manzaradan hepimiz fazlasıyla etkilenmiştik.
Daha dikkatli bakınca tezgahın arkasında birini fark ettik. Baklava desenli gömleği ve mavi önlüğüyle aksakallı bir adam karanlığın içinden ortaya çıktı. Oldukça tatlı biriydi. Sıcak bir gülümsemeyle bizleri selamladı. “Hoşgeldiniz çocuklar. Tabelada da gördüğünüz gibi bana kuklacı Ahmet amca derler.” Daha sonra elleriyle etrafı gösterdi. “Kuklaları beğendiniz mi?”
Ahmet amcanın samimi tavrı içimizi rahatlatmıştı. Sözü ben aldım. “Hepsi çok güzeller. Gerçek gibiler.”
Ahmet amca bize yaklaşarak “Hepsi gerçek zaten. Ben şeytana tapıyorum, o da bana bunları veriyor.” dedi.
O an dükkanın içinde buz gibi bir hava esti. Hepimiz dilimizi yutmuş gibiydik. Şok olmuş vaziyette öylece kaldık.
Ahmet amca aniden bir kahkaha patlattı ve ardından konuşmaya başladı. “Şaka yaptım çocuklar, korkmayın. Tabii ki gerçek değiller. Kuklacılık benim için baba mesleği. Küçük yaşlardan beri bu işle uğraşırım. Kuklaların bu kadar gerçekçi olmasının nedeni yılların getirdiği birikim ve tecrübe. Onlarda çok emeğim var.” Daha sonra duvardaki kuklalardan birini alıp tezgahın üzerine koydu. “Özellikle gözlerine dikkat edin, ne kadar canlı değil mi? Bu gözler gerçek bir hayvana ait. Onları alıyor ve özel bir madde ile sertleştiriyorum. Sonunda bu hale geliyor.”
Ahmet amcanın açıklamasından sonra biraz olsun rahatlamıştık. Kendisine kuklalardan birine dokunup dokunamayacağımızı sordum. O da “tabii ki” diyerek bir tanesini bana uzattı. Kuklanın boyu benimki kadardı. Ellerimi üzerinde gezdirdim. Yapaylık hissi çok azdı, sanki gerçek bir tene dokunuyordum. Kuklanın işçiliği mükemmeldi.
Daha sonra kuklayı geri uzattım ve Ahmet amcaya teşekkür ederek dükkandan ayrıldık. Eve doğru yürürken içimde bir huzursuzluk hissettim. Keşke o sıçtığımın dükkanına hiç gitmeseydim.
O gece evde yalnız kalmıştım. Ebeveynlerim bir iş için köy dışına çıkmışlardı, geç saatte döneceklerdi. Evden dışarı çıkmamam ve kapıyı kimseye açmamam konusunda ciddi biçimde uyarılmıştım. Öyle de yaptım. Geç saatte uyku bastırınca soluğu yatağımda aldım. Keşke televizyon izleseydim veya kitap okusaydım da uyanık kalsaydım.
Gecenin ortasında bir tıkırtıyla uyandım. Daha ne olduğunu anlamadan boynumda ufak bir acı hissettim. Bu derime giren bir şırınganın iğnesiydi. Kanıma karışan uyuşturucu madde ile kısa süre içerisinde bilincimi kaybettim.
Yeniden gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamak için etrafa baktım. Görme yetim yavaş yavaş düzeliyordu. Çevreyi incelediğimde içimi ani bir korku kapladı. Burayı tanımıştım. Kuklacı Ahmet amcanın dükkanındaki atölyedeydik. Beni bayıltan oydu. Daha sonra buraya gelmiştik.
Vücudum hala uyuşuktu, tam hareket edemiyordum ama bana yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordum. Sakallarını ovuşturan Ahmet amca birkaç saniye sonra yanımda bitivermişti. Başımda durup konuşmaya başladı. “Yeniden hoş geldin evlat. Seni görmek ne kadar güzel.” O sıcak gülümsemesinin yerini alaycı bir sırıtma almıştı. “Bugün şaka yaptığımı söylediğim şu şeytan meselesi var ya, aslında o konuda ciddiydim.” Elleriyle atölyenin zemini işaret edip oraya bakmamı istedi. Gösterdiği yere doğru baktım ve dehşete düştüm. Zeminde kırmızı renkte bir çember vardı. Çemberin etrafı ise mumlarla çevriliydi.
“Bu gördüğün benim kanım.” diye devam etti Ahmet amca. “Şeytanla bir anlaşma yaptığım doğru. Komşu köydeki kaybolan çocuk hikayelerini duymuşsundur. Ona çocukların ruhlarını veriyorum, o da beni zengin ediyor. Ayrıca bu etrafta gördüğün kuklaları da bana hediye ediyor. Yani ruhunu çaldığımız çocukların geride kalan bedenlerinden yaptığı kuklaları.”
Bir şok dalgası daha bedenimi sardı. Kuklalar gerçekti ve kaybolan çocuklara aitti! Bu gerçekten korkunç bir şeydi! Hemen orayı terk etmek istiyordum ama yapamıyordum. Vücudumun her yeri felç olmuş gibiydi ve kıpırdamıyordu. Bana verdiği ilaç bütün bedenimi uyuşturmuştu.
Ahmet amca o sırada yüzüme doğru eğildi. “Şimdi sıra sende. Sen benim en iyi eserim olacaksın. Ruhun emilecek ve bedenin benim olacak.” Arkasını döndü ve çemberin içine girdi. Ardından yüksek sesle anlamadığım dilde bazı kelimeler söyledi. Dudaklarından en son çıkanlarsa algılayabileceğim cinstendi. “Efendimiz! Gel ve taze ruhunu al! Ve bana zenginliği ve bolluğu ver!”.
Bu sözlerin ardından atölye karanlığa gömüldü. Işıklar tekrar yandığında tüm hareket kabiliyetimi yitirdiğimi fark ettim. Başımı çeviremiyordum. Daha beteri, gözlerimi bile kaydıramıyordum. Bir kuklaya dönüştüğümü o an acı bir şekilde anladım.
Ahmet amca çaresizce uzanan bedenime baktı. “Artık ölümsüzsün. Senin için yeni bir hayat başladı. İyi geceler.” Ardından ışıkları kapayıp dükkanı terk etti. Bense bütün gece tek bir saniye bile uyuyamadım.
Sabah olduğunda Ahmet amca hiçbir şey olmamış gibi dükkanı açtı ve hayatına devam etti. Benimle tek bir kelime bile konuşmadı. O sırada dükkanın kapısının açıldığını fark ettim. İçeriye giren kişi arkadaşlarımdan Emre’ydi. Ahmet amcaya para uzatıp bir kukla almak istediğini söyledi. Ahmet amca gülümseyerek beni işaret etti. O an yardım çağırmak, sesimi duyurmak istedim ama bu mümkün değildi. Emre mutlu biçimde beni kucaklayarak dükkanı terk etti.
Daha sonra öğrendim Emre’nin ne kadar iğrenç bir insan olduğunu. Kendisi kızları takıntı yapmıştı. Beni de bu yüzden satın almıştı. Onlara yapmak istediklerini, kafasında kurduğu fantezileri benim üzerimde denedi. Bu benim için korkunç bir eziyetti. Günlerce onun bu iğrenç işkencelerine dayanmak zorunda kaldım. Hissettiğim acıyı ifade bile edemedim.
Yaşanan olayların akabinde bazı haberler duydum. Kayıp olduğum ortaya çıkmış, Ahmet amca da köyü terk etmişti. Başka bir köyde yine çocukları kaçırırken yakayı ele vermişti. İşlediği tüm suçları itiraf etmiş ve idama mahkum edilmişti. Onun öldüğünü duyduğumda rahatlamıştım. Ayrıca bu ölüm anlaşmayı da sona erdirmişti ve ben de büyünün etkisinden kurtulmuştum. Artık kukla değildim.
Şeytan ile yapılmış anlaşmanın asla bitmeyeceğini daha sonra anladım. Kukla büyüsü dokunduğu herkesi lanetlemişti. Biri öldüğünde anlaşma laneti taşıyan başkasıyla devam ederdi. Anlaşma bana geçmişti, şeytanın ortağı artık bendim. Ve şimdi hedefimde sen varsın. Seni bu yüzden yarattım. Sıra artık sende.
Yazar: Deniz Berber
Sen de Hikayeni Gönder
Hikayeyi okuduktan sonra aşağıdaki BUNU DERECELENDİR alanından puanlayınız.
Bir Cevap Yazın