Köklü bir aileden gelen Sir Winston, Londra’nın en varlıklı iş adamlarından biriydi. Farklı sektörlere hizmet veren onlarca fabrikaya sahipti ve yatırımlarını her yıl daha da artırıyordu. Sosyete tarafından oldukça sevilen ve saygı gören bir kimliği vardı. Ailesinin üyeleri de aynı asaleti onun gibi sürdürmekteydiler. Tüm fertler birbirlerine bağlı şekilde hep birlikte orta çağdan kalma bir şatoda yaşamaktaydılar. Ailenin simgesi bu şato şehrin biraz dışında tüm görkemiyle arz-ı endam etmekteydi. Bu yapının çok önemli bir özelliği daha vardı. Şato, Sir Winston’ın verdiği şaşalı partilerle de ünlenmişti. Zengin ailelerin ve üst düzey politikacıların katıldığı, özel davet gerektiren bu partiler tüm Londra’nın diline dolanırdı.
Yağmurlu bir cuma akşamıydı. Sir Winston haşmetli şatosunda yine özel bir davet vermekteydi. Sosyeteden ve devlet kurumlarından birçok kişi bu davete iştirak etmişlerdi. Pahalı araçların biri geliyor, diğeri gidiyordu. Son derece şık kıyafetler taşıyan Londra’nın önde gelen zenginleri yağmurdan korundukları şemsiyeleriyle altın kaplama dev kapılardan geçerek binaya giriş yapıyorlardı. İçeride sonsuz bir ziyafet vardı. Her türden yiyecek ve içecek konukların beğenisine sunulmuştu. İçkiler su gibi akmaktaydı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde eğlencenin ve alkolün dozu artmıştı. Herkes keyifli bir zaman geçiriyordu. Ta ki keskin bir çığlık geceyi yarana kadar. Müzik bir anda kesilmiş, herkes sesin geldiği yöne doğru koşmuştu. Çığlık dışarıdan gelmişti. Dakikalar içerisinde yüzlerce kişi bahçeye akın etti ve dehşet dolu bir sahneyle karşılaştı. Bir erkek taştan yapılmış ıslak zeminde yatıyor, vücudundan kanlar sızıyordu. Ölmüştü. Cesedi şatonun yüksek kulesinin önünde duruyordu.
Polisler kısa sürede olay yerine geldiler. Cesedin kimliği belirlenmişti. Ölen kişi tekstil sektöründeki önemli firmalardan birinin sahibi Bay Clark’tı. Henüz otuzlu yaşların ortasında genç ve yakışıklı bir adamdı. Davetteki konuklardan bazıları ifadelerinde Bay Clark’ın çok fazla alkol aldığını ve iyi durumda olmadığını söylediler. Üzgün gözüktüğünü belirtenler de vardı. Herkes onu kimseyle problemi olmayan bir adam olarak tanıyordu. Kısa inceleme sonrası polisler olayın bir intihar vakası olduğuna kanaat getirdiler.
Soruşturmadan 15 dakika sonra cinayet masası dedektiflerinden Mike Chandler olay yerine geldi. Yerde yatan cesedin konumunu inceledikten sonra kafasını kaldırıp kuleye baktı. Ardından hızla şatoya girerek kulenin ilk katına çıktı. Yüzünü cama doğru döndü. Camdan aşağıya baktığında zemindeki cesedi görebiliyordu. Ardından kapalı duran pencereyi açıp aşağıya doğru bozuk para fırlattı.
Daha sonra arkasını dönen dedektif hızla kulenin ikinci katına çıktı. Yine pencereyi açıp aşağıya bozuk para fırlattı. Bunu kulenin her katı için tekrarladı. Her seferinde pencereyi açıp aşağıya bozuk para atıyordu. Tüm katlar için aynı döngüyü tamamladıktan sonra aşağıya inip dışarı çıktı. Polis ekiplerinin yanına gelerek bunun sandıkları gibi bir intihar değil, bir cinayet vakası olduğunu söyledi.
Peki dedektif Mike Chandler, neden Bay Clark’ın öldürüldüğünü düşünmüştü? Bunu nereden anlamıştı?
Bunu siz bulacaksınız. Cevaplarınızı yorum olarak yazabilirsiniz.
Cesedin kuleye olan uzaklığından.İtilmisse daha cok ileriye dusmustur.
BeğenBeğen