Onu çok özlemiştim. Her dakika görüşemiyorduk. Aynı şehirdeydik ama hayatın yoğunluğundan bir türlü denk getiremiyorduk zamanımızı. Ya da kendime, arkadaşlarıma ve hobilerime fazla vakit ayırarak onu ihmal ediyordum. Bu nedenle bazen kendimi kötü hissediyordum. Mahcuptum. Kendimi en azından kendi vicdanımda ona affettirmem gerekiyordu. Bunun için de güzel bir fırsat çıkmıştı. Ailem şehir dışına tatile gidince planımı yaptım. Onunla güzel bir hafta sonu geçirecektim. Evi derleyip topladıktan sonra arabama atladım ve sürmeye başladım. Yalnız yaşayan büyükannemi almaya gidiyordum. Beni bekliyordu.
Eve varıp kapıyı çaldıktan kısa bir süre sonra tonton ve tatlı kadın kapıyı açtı. Kendince süslenmiş büyükannem yüzüme bakıp gülümsedi ve “Hoş geldin miniğim” dedikten sonra sıkı sıkıya sarıldık. Yavaş yavaş kemikleri sayılmaya başlayan yaşlı kadının narin bedenini vücudumda hissettim. Kokusunu içime çektim. “Hoş bulduk büyükanne. Seni çok özledim. Bu hafta sonunu beraber geçireceğimiz için çok mutlu ve heyecanlıyım.”
Büyükannem güler yüzünü hiç bozmuyordu. “Ben de öyle canım. E haydi, ne duruyoruz o zaman?”
Gülümseyerek karşılık verdim. “Hazır mısın bakalım?”. Büyükannem muzur bir çocuk edasıyla “Oooo, güzel kızım. Dünden hazırım ben!” cevabını verdi. Evin kapısını kilitleyip küçük bavulunu arabaya yükledikten sonra ailemin evine doğru yola çıktık.
Büyükannem bir taneydi benim için. Bebekliğimden beri neredeyse hiç yanımdan ayrılmamıştı. Her anımda o vardı. Ne yaptıysam, neyi başarıp neyi batırdıysam yanı başımdaydı. O benim meleğimdi, ben onun miniğiydim. Yaşım büyüdükçe uzaklaştım ondan ama bu hafta sonu boşa geçen her anın acısını çıkaracaktık.
Büyükannem eve yerleştikten sonra eski günlerden sohbetler ettik. Annemin çocukluğundan benim çocukluğuma onlarca anıyı yeniden tazeledik. Hatta ilk defa duyduğum hikayeler bile anlattı bana. Akşam yemeği için güzel bir sebze çorbası yaptım. Bana methiyeler düzerek keyifle içti. Yemekten sonra güzel bir kahveyle ısıttık içimizi. Ardından artık okumakta zorlandığı için güzel bir kitap seçip onun için okudum. Keyifle dinledi. Ara ara bana baktı. Sıcak sıcak gülümsedi meleğine. Tatlı gözlerini üzerimde hissetmek harikaydı.
Saatler aktı. Geç olmuştu. Dolu dolu geçen günün sonunda yatmak için evimizin üst katına çıktık. Ben kendi odamda, büyükannem ise annem ve babamın yatak odasında kalacaktı. Birbirimize iyi geceler dileyip odalarımıza çekildik. Ben yatmadan önce dişlerimi fırçalamak için tuvalete geçtim. Kirli dişlerle asla uyuyamazdım. Kapıyı kapadıktan sonra diş macununu fırçama sıkıp musluğu açtım ve dişlerimi fırçalamaya başladım.
Tak, tak, tak.
Su ile ağzımı çalkalamaya başlamıştım ki banyonun kapısı çalındı. Belli ki büyükannem de tuvaleti kullanmak istiyordu. Ona “Çıkmak üzereyim” diye seslendim. İki üç saniye sonra büyükannem yeniden kapıya vurdu. Tak, tak, tak.
Havlu ile ellerimi ve ağzımı sildikten sonra kapıyı açtım. Tam büyükanneme “gelebilirsin” diyecektim ki koridordaki zifiri karanlıkla karşılaştım. Kapının önünde kimse yoktu. Büyükannem ben çıkana kadar sabredemeyip odasına dönmüş olmalıydı. Koridorun karanlığında ilerleyerek kaldığı odanın kapısından ona seslendim. Cevap gelmedi. Zayıf kulakları beni duymamıştı. Kapının kolunu çevirip içeri girdim. Büyükannemi yatağın kenarına oturmuş küpesini çıkarırken buldum. Gülümseyerek ” Tuvalette işim bitti büyükanne. Kullanabilirsin.” dedim.
Kadın gülümseyerek bana baktı. “Teşekkür ederim miniğim ama ihtiyacım yok. Hemen yatacağım.”
İçeri girip büyükannemin yanına oturdum. “Biraz önce tuvaletin kapısını çaldın ya, o yüzden haber vereyim dedim.”
Büyükannem şaşırmış gibiydi. “Ben buradan hiç ayrılmadım miniğim. Tam tersi az önce benim odamın kapısı çaldı. İçer girmen için sana seslendim ama girmedin.” dedi.
Büyükannemden bu cevabı beklemiyordum. Bir an için ürperdim. Ben onun kapısını hiç çalmamıştım ki! Tuvalette duyduğum kapı sesi neydi peki? İkimiz de günün yorgunluğuyla bir şeyler duyduğumuzu mu sanmıştık yoksa? Öyle olmalıydı. En iyisi uyumak ve dinlenmekti. Birbirimize yeniden iyi geceler dileyerek odalarımıza çekilip bedenlerimizi uykuya teslim ettik.
Sabah ayağımdaki hafif gıdıklanma hissiyle gözlerimi açtım. Küçük parmaklar ayağımın altında oynaşmaktaydı. Bu hem sinir bozucu hem de keyifli bir histi. Daha uykumu alamamıştım ama büyükannemin bu tatlı şakası hoşuma gitmişti. Bunu bazen beni uyandırmak için yapardı. Güneşin ışığından korunmak için gözlerimi kıstım ve şımarık bir ses tonuyla “Tamam tamam, uyandım. Artık gıdıklamana gerek yok” dedim. Neşeyle ayaklarıma doğru baktığım anda ise aniden yataktan sıçradım. Orada kimse yoktu. Telaş içinde önce yatağın ayak ucuna ardından da altına baktım. Bir bavul ve eski birkaç eşyadan başka hiçbir şey göremedim.
Korkudan nefes nefese kalmıştım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Az önce biri beni gıdıklamıştı, buna emindim. Üzerime bir hırka giyip hızla odamdan çıktım ve büyükanneme seslenerek koridorda ilerledim. Büyükannem odasında değildi. Koşarak merdivenlerden aşağıya indim. Yeniden ona seslendim.
“Buradayım miniğim.” Kadının sesi bahçeden gelmişti. Hışımla dışarı attım kendimi. Büyükannem elinde bir hortumla çimenleri sulamaktaydı. Geldiğimi görünce gülümsedi. “Günaydın.”
Selamlama sözcüğünü pas geçtim. “Biraz önce yukarıda mıydın büyükanne?”
Büyükannem yüzümdeki ciddiyeti görünce benzer bir ifade takındı. “Neredeyse bir saattir buradayım miniğim. Bir şey mi oldu?”
“Galiba deliriyorum” diye geçirdim içimden. Bu mümkün değildi. Büyükannemin ayaklarımı gıdıkladıktan sonra o hızla aşağı inmesi imkansızdı. Paranormal olaylara hayatım boyunca inanmadım. Başıma da hiç gelmemişti. Peki bu neydi böyle? Hayal mi gördüm? Rüyada mıydım? O hissi aldığımda tam uyanamamıştım da bunları zihnimde, bilinç altımda mı hissetmiştim?
Düşüncelerimden sıyrılarak “Yok bir şey, her şey yolunda.” diye cevap verdim. Büyükannemi telaşlandırmak istememiştim. Garip bir ruh haliyle içeri girdim.
O günün geri kalanı benim için oldukça durgun geçti. Kafamda sabah ve önceki gece yaşadıklarım dönüp duruyordu. Büyükannemle sohbet etsek dahi yarım yamalak dinliyordum anlattıklarını. Daha önce hiçbir olay beni bu denli etkilememişti.
Zihnimdeki sorularla geç saate kadar mücadele etmiş olmam beni ciddi anlamda yorgun düşürmüştü. Gece huzursuz bir uykuya daldım. Birkaç saatliğine tüm bilinçaltıma perde çektim.
Bam!
Dehşet içinde uykumdan uyanıp yataktan fırladım. Bir şey odamın zeminine sertçe vurmuştu. Dikkat kesilerek korkuyla karanlığı dinledim.
Bam!
Zeminde tekrarlayan ses nedeniyle ufak bir çığlık attım. Kalbim çarpıyor, nefesim düzensizleşiyordu. Cesaretimi biraz olsun toplayarak yere eğilip kulağımı zemine dayadım.
Bam!
Korkuyla kendimi geriye attım. Kulağım çınlamıştı. Ses aşağı kattan geliyordu. Biri tavana vuruyordu.
Yaşadığım dehşet zihnimi bulandırmıştı, ölecekmişim gibi hissettim. Ama bu ruh halinden kurtularak harekete geçmeliydim. Aşağıdaki her kimse onunla mücadele edebilecek tek kişi bendim. Cesaretimi toplayıp sessiz adımlarla koridora çıktım. Büyükannemi kontrol etmek için odasına yöneldim. Sessizce kapıyı açtım ve içeri baktım. Kadın mışıl mışıl uyuyordu.
Büyükannemin güvenliğinden emin olduktan sonra sıra aşağıdaki yabancı ile yüzleşmeye gelmişti. Ama onun karşısına savunmasız vaziyette çıkamazdım. Odada kendimi koruyacak bir nesne ararken annemin makyaj masasındaki vazo dikkatimi çekti. Vazoyu alarak odayı terk ettim ve yavaş yavaş merdivene doğru ilerledim. Tam o sırada ses bir daha duydum.
Bam!
Yüreğim ağzıma gelmişti. Tüm vücudum korkudan titriyordu. Buna bir son vermeliydim. Usulca merdivenin ilk basamağına adım attım. Ses çıkarmadan yavaş yavaş aşağıya indim. Duvara sırtımı vererek karanlıkta ilerlemeye devam ettim. Bir yandan nefesimi tutarken diğer yandan ellerimle elektrik düğmesini aradım. Bulduğum anda da tereddüt etmeden basıp ışıkları açtım. Aynı anda vazoyu havaya kaldırarak öne atıldım.
Tüm hazırlığım boşunaydı. Görünürde kimse yoktu. Koşup diğer lambaları da yakarak evi tamamen ışıklandırdım. Her yeri kontrol ettim. Hiçbir yerde en ufak bir iz bile yoktu. Peki o ses nereden gelmişti?
Sanırım aklımı kaçırmıştım. İki gündür olmayan sesleri duyuyor, gerçekleşmeyen olayları gerçekmiş gibi algılıyordum. Her şey sarpa sarıyordu. Kendime gelebilmek için banyoya attım bedenimi. Musluğu açıp buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Sonra aynaya, solmuş yüzüme baktım. Beter haldeydim. Tam anlamıyla boka batmıştım.
O sırada aniden bir cep telefonu sesi duyuldu. Ses cebimden geliyordu. Cebimden çıkardığım ellerimde kendi telefonumu tuttuğumu görünce irkildim. Ben o telaşta cep telefonumu yanıma almamıştım ki! Alet cebime nasıl girmişti? Tanrım neler oluyordu? Artık düşünme yetimi kaybetmiştim, gerçekle hayali ayırt edebildiğimden emin değildim.
Bu düşüncelerden sıyrılıp arayanın kim olduğuna odaklanmam zaman aldı. Sonunda ekrana baktım. Arayan annemdi. Artık afallamaktan başım dönmüştü. Gecenin bu saatinde annem neden beni arıyordu? Tedirginlikle telefonu açtım. Annem “alo” deyişimi duyar duymaz aniden söze girdi. Sesi hüzün ve endişe doluydu. Ağlıyordu.
Güzel kızım. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Çok kötü… çok kötü şeyler olmuş. Bir telefon aldık. Büyükannenin komşuları… Annemin evine gitmişler. Ve maalesef… Büyükanneni kaybetmişiz kızım. Komşular telaşla eve girince ölü bedenini bulmuşlar. Cesedi 3 gündür yapayalnız koltukta beklemiş! Buna inanamıyorum! O artık yok ve başına gelenler çok korkunç!
O an hiçbir şey yapamadım, tek bir kelime bile söyleyemedim. Boşlukta yüzüyordum. Hissizce donup kaldım. Sadece kafamı kaldırıp aynaya baktım. Ve aynada büyükannemin arkamda durduğunu gördüm. Kadın derisi kemiklerine yapışmış elini omzuma koydu ve bana gülümsedi.
“Sana veda etmeye geldim miniğim. Elveda!”
Not: Hikaye tamamen tarafımdan kurgulanıp yazılmıştır, bana aittir. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Bir Cevap Yazın