Bazı Kokulara Dikkat Etmeli

Siz de duymuşsunuzdur. Bazen insanlar “Bir şey gerçek olamayacak kadar iyi ise genelde gerçek değildir.” derler. Görünüşe göre haklılarmış.

Yakın zamanda erkek arkadaşımın evine taşındım. Eski bir binada çok güzel bir dairesi vardı. Hatta çatı katı bile mevcuttu. Uzun süredir birlikte değildik ama onu gördüğüm ilk andan itibaren aradığım insan olduğunu anlamıştım. Onu o kadar seviyordum ki bana kalsa ölüm bizi ayırana kadar onunla olurdum.

İlişkimizin başlangıcında onun da beni sevdiğinden emin değildim. Aramıza her zaman mesafe koyardı ve bana asla adımla hitap etmezdi. Bana hep bebeğim, aşkım, balım gibi saçma takma isimlerle seslenirdi. “John Tucker Ölmeli” adlı ağzına kadar hayat tavsiyesi dolu bir filme göre bu sevdiğiniz insanın sizi aldattığının göstergesiydi. Ben de zaten başlangıçta başka kızlarla da birlikte olduğuna emindim ama benim için bir sıkıntı yoktu. Sonuçta 21. yüzyıldayız artık. Neyse, hikayem bununla alakalı değil.

Bana birlikte yaşamayı teklif edince çok heyecanlanmıştım. Altı insanla paylaştığım boktan bir dairede yaşıyordum ve hiç mobilyam yoktu yani eşyalarımı taşımak bize çok zorluk çıkarmadı. Evi bir rüya gibiydi. Daha önce evine sadece 1-2 kere gelmiştim, nedense her zaman o bana gelmeyi tercih etmişti. Bunun sebebini bilmiyordum. Kim bilir, belki benim mekanıma gelmek onu daha genç hissettiriyordu.

Erkek arkadaşım Cal çok fazla çalışırdı, bu yüzden günlerim hep onun evinde ve yalnız geçerdi. Bir ressamdım ve Cal da sanatıma çok değer veriyordu. Hatta atölye olarak yedek yatak odasını kullanmama bile izin verdi. Bana o kadar çok inanıyordu ki ona ressamlığa odaklanabilmek için garsonluk işimden vaz geçmek istediğimi söyleyince bana kızmadı bile. Ah, onu çok seviyordum.

Evindeki ilk günlerde atölyemi hazırlarken duvarlardan garip sesler geldiğini duydum. “Fareler olmalı ” dedim kendi kendime. Boktan bir dairede yaşamaya o kadar alışmıştım ki sıçanlar ve böcekler arkadaşlarım haline gelmişti artık.

Sonra sinekler geldi. Bir gün resim yapmaya mola vermiş, atölyenin zemininde oturmuş pizza yiyordum. Aynı zamanda çalışmamdaki eksikliklere odaklanmıştım. Ardından elimdeki pizza dilimine bir sinek kondu. Sinirle pizza dilimini salladım. Sonra yanımda bir sinek daha belirdi. Resmime odaklanmayı bırakıp etrafa hızlıca göz atınca odada en az beş tane daha sinek olduğunu fark ettim. Günün ilerleyen saatlerinde sineklerden Cal’a bahsedince çok sinirlendi.

“O odada ne halt ediyordun!” diye bağırdı.

Şaşkınlık ve korku ile geriledim. Öfkesi beni şaşırtmış ve rahatsız etmişti.

“İçerde yemek yemiyorsun, değil mi? ” diye tiksinerek sordu.

“Şey… ben…. bazen” diye kekeledim.

“Belki de bir domuz gibi yemek yemeseydin böyle olmazdı! Tanrım, eğer etrafın içine edeceksen en azından bunun hakkında bana şikayet etme”

” Ben… ben özür dilerim! Benim hatam değil sanmıştım.” deyip onu sakinleştirmeye çalıştım.

Bir anda tüm öfkesi geçti. “Bebeğim. Üzgünüm. Seninle alakalı değil. Ben … ben sadece son zamanlarda çok stres altındayım. Sana patlamak istememiştim, özür dilerim. Şimdilik sadece sinekleri görmezden gel, eminim çekip gideceklerdir.”

Her şey düzelir sandım fakat ertesi gün odadaki sinek sayısı daha da artmıştı. Cal’a bunun hakkında hiçbir şey söylemedim, bana yine kızacağından korkmuştum.  Aynı zamanda odada garip bir koku da vardı. Herhangi bir yeri kirlettiğimden korkup bütün odayı temizledim. İşe yaramamış, koku gitmemişti. Geldiğimden beri soğukta resim yapmayı sevdiğimden camları hep sonuna kadar açık bırakırdım. O sebeple koku ve sineklerin dışardan gelmiş olmaları gerektiğine karar verdim. Camları kapatıp öğle yemeği yemeye çıktım.

Öğle yemeğinden döndüğümde koku daha da kötü hale gelmişti. Yemekten önce çok fark etmemiştim ama dışarıdaki temiz havadan sonra içerideki iğrenç koku daha da belli oluyordu. Artık görmezden gelinemez bir hale gelmişti, bir şeyler çürümüş gibi kokuyordu. Kapıları kapatıp camları yeniden açtım. “Duvarların arasında bir şey ölmüş olmalı, muhtemelen farelerdir” diye düşündüm. Cal ile bunu konuşmaya karar verdim.

“Evet, garip kokuyu ben de fark ettim” dedi Cal. “Fareler ? Hayır , bu evde hiç fare yoktur. Neden evde fare olduğunu düşünesin ki? Küçücük odada çok fazla boyayla kafayı buldun herhalde.”  Gözleri öfkeyle yanmaya başlamıştı ama cevap vermeden önce kendini sakinleştirmeyi başardı. Onun evine taşınmadan önce bu kadar öfkeli bir insan olduğunu fark etmemiştim. “Biliyor musun, bu koku kesin aşağıdaki komşumuzdan geliyordur. İlk gün asansörde gördüğümüz herifi hatırlıyor musun ?” diye sordu. Hatırlamıştım .”Kesin aşağıdaki komşudan geliyor. Etrafa biraz oda spreyi sık, önünde sonunda geçecektir.”

Alt komşuyu nasıl unutabilirdim ki? Onu sadece eve taşınırken görmüştüm fakat bende pek de iyi olmayan bir izlenim bırakmıştı.

Cal’ın yanına taşındığım gün bıraktığımız az bir eşyayı almak için asansörle alt kata iniyorduk. Ama asansör bizim dairenin altındaki katta durmuştu. Cal’ın sanki bir şeyden rahatsız olmuş gibi davrandığını fark etmiştim. Muhtemelen alt komşusuyla karşılaşacağımız için böyle yapıyordu. Asansör kapıları açıldığı anda burnum resmen isyan etmeye başlamıştı. Kapının diğer tarafındaki adam uzun ve zayıftı. Tamamen siyah giyinmişti ve hayatımda duyduğum en kötü kokudan bile daha kötü kokuyordu. Önce bana sonra Cal’a baktı. İstemsizce titremeye başlamıştım. Birkaç saniye gözlerimin içine baktı ve ardından hiçbir şey söylemeden asansöre bindi. Sessizlik içinde aşağıya indik.

O günden sonra ne zaman asansörü kullansam onunla karşılaşacağımdan korktum. Ve neyin böyle iğrenç bir kokuya sebep olabileceğini merak ettim. Cal kokunun aşağıdan geldiği iddiasında haklı olabilirdi.

Ertesi gün daha da fazla sinek vardı ve koku daha da artmıştı. Dayanamayıp Cal’ı iş yerindeyken aradım.

“Abartmayı bırak, o kadar kötü olamaz. Sadece biraz oda spreyi kullan ve işine devam et. Ve bir daha beni asla iş yerimde gerçekten önemli bir şey olmadıkça rahatsız etme. Eğer gerçekten orada bir fare varsa koku önünde sonunda gidecektir. Lanet olasıca bir prenses gibi davranmayı bırak.”

Konuyu uzatmak istemedim, sesi çok sinirli geliyordu. Sadece kapıları kapattım ve bana söylediği gibi tüm odaya oda spreyi sıktım. Resim yapmak yerine tüm günümü dışarıda takılarak geçirdim, kokuya dayanamıyordum.

Gün geçtikçe koku yok olmadı, hatta daha kötü bir hal aldı. Resim yapmak istiyordum. Kaytarmaya çalışmıyordum ama odada durmaya dayanamıyordum artık. Tamam, belki biraz prenseslik yapıyordum ama Cal hiçbir zaman bunun gibi bir kokuyla çalışmak zorunda kalmamıştı, derdimi anlayamazdı. İlk günler duyduğum sesleri düşündüm. O sesler bana büyük sıçanlardan kaynaklı gibi gelmişti. Herhangi birinin ölmesi kesinlikle odayı günlerce kokutabilirdi. Ama belki de Cal haklıydı. Belki de gerçekten kokunun sebebi aşağıdaki garip adamdı. Adamla koku hakkında konuşmam gerektiğini düşündüm. En azından deneyecektim.

Kendimi zar zor ikna ettim ve adamın kapısını çalmaya gittim. Ben kapıya tıkladıktan sonra uzun bir sessizlik oldu. Ardından bazı sesler duydum. Kapı yavaşça açılırken ter ve kedi idrarı kokusu resmen üzerime çöktü. İğrenerek kendimi geri çektim.

“Şey, kusura bakmayın efendim. Ben üst kattaki dairede Cal ile birlikte yaşıyorum.”

Kapının kapanmaya başladığını fark ettiğimde hızlandım. “Bekleyin lütfen! Peki, çok hızlı olacağım. Biraz garip gelecek ama dairemizde çok kötü bir koku var.”

Adamın gözleri şaşkınlıkla açıldı ama hiçbir şey söylemedi. Sadece orada durup beni izlemeye devam etti. Kapıyı yine kapatmaya başlamıştı.

“Şey… erkek arkadaşım dedi ki belki siz ….” Aksamaya başlamıştım. Gözlerini bir saniye bile benden ayırmıyordu.

On saniye kadar bakışmaya devam ettik. Bu durum o kadar garibime gitmeye başlamıştı ki kaçmayı düşündüm ama karşımdaki insana kaba davranmama isteği kaçma isteğime ağır bastı. Tekrar denedim.

“Dediğim gibi dairemizde garip bir koku var ve erkek arkadaşım bunun hakkında sizin bir şeyler biliyor olabileceğinizi söyledi.”

Garip adam kaşlarını çatmıştı ama yine de bir şey söylemedi.

“Yani demek istediğim… bilmiyorum siz… bu binada farelerin olup olmadığını biliyor musunuz?” Aptalca konuşmamı bitirmiştim. Kendimi yenilmiş gibi hissediyordum.

Çatılan kaşları düzelmişti, hatta gülümsüyordu.

“Fareler mi? Haaayır.” Konuşması kahkahalara dönmüştü “KEDİLER!”

O an bir ürperti bedenimi sardı. “Oh. Tamam, sonra görüşürüz. ” Endişemi belli etmemeye çalışarak arkamı dönüp hızla asansöre ilerlemeye başladım. Kapının arkamdan sertçe kapandığını duydum. Fakat sonra yeniden açıldığını işittim.

Adam “Hanımefendi! Belki de burada olmamalısınız hanımefendi! diye seslendi. Arkamı döndüm ama gördüğüm tek şey kapıyı tekrar sertçe kapatışıydı. Yürümeye devam ettim. Rahatsızlık yerini korkuya bırakmaya başlamıştı. Kapının tekrar açıldığını duydum fakat arkamı dönmedim.

“Güvende değilsiniz hanım efendi! Farelerle güvende değilsiniz!”

Titremeye başlamıştım, çıldırmışçasına asansörün tuşlarına bastım. Ancak asansörün kapıları kapanınca rahatlayabildim. O adamla bir daha konuşmayacağıma dair kendime söz verdim. Güzel dairemizin bu kadar iğrenç kokmasına sebep olacak kadar ne yapmış olabileceğini artık öğrenmek istemiyordum.

Daireye geri döndüğümde koku oturma odasına kadar yayılmıştı. Cal’ın sinirlenmesinden korktuğumu fark ettim. Atölyede yine bir şeyleri berbat ettiğimi düşüneceğinden emindim. Aslında onun tepkilerinden korkuyordum ve bu durum beni rahatsız ediyordu. Sonuçta kendisi hayatımın aşkıydı. Sonunda onun mutlu olmasını ve daha da strese girmemesini istediğim için gergin olduğuma karar verdim. Ondan korkmadığıma inanmaya çalıştım. Onu dünyalar kadar seviyordum.

Kafam onunla olan ilişkimiz hakkında meşgulken çok önemli bir şey fark ettim. Aşağıdaki garip adamın dairesindeki koku ile bizim dairemizdeki çok farklıydı. Tamam, ikisi de iğrençti fakat onun dairesi ter ve kedi idrarı kokarken bizimkisi direkt ölüm gibi kokuyordu. “Fareler yokmuş, haydi oradan” diye mırıldandım. Duvara sıkışıp ölmüş bir farenin kokuya sebep olduğuna emindim.

Artık harekete geçmeliydim. Bu sebeple bir fare yok etme ekibi çağırdım. Telefondaki adam bana uzmanlık alanlarının duvarlara sıkışmış ölü fareleri çıkarmak olduğunu söyledi. Görünüşe göre gerçekten böyle bir meslek varmış.

“Koku bahsettiğiniz gibi çok fazlaysa bir yerde ölü bir fare olmalı, belki de birden fazla. Bu gibi olaylar genelde insanlar fareleri kendileri zehirleyerek halletmeye çalıştıklarında oluyor. Hayvanların yuvaları duvarların arasında kalır. Fareler de zehirlendiklerinde ölmek için yuvalarına dönerler. Merak etmeyin, halledilebilir bir şey ancak duvarda bir delik açmak zorundayım, sizin için sakıncası var mı?”

Kaşlarım çatıldı, Cal’ın buna sinirlenip sinirlenmeyeceğinden emin değildim. Sonra atölyeye çok nadir geldiğini hatırladım. “Deliğin önüne bir tablo koyarım, olur biter.” diye düşündüm.

“Tedirgin olmayın, evinizin duvarlarını sonrasında kapatmak kolay. Sadece alçıyı sür ve tuğlaları yerine koy, eskisinden ayırt bile edemezsin”.

Sonunda ekibin işlemi yapmasına izin verdim.

…..

Ekiplerin işi bir saatte bitmişti. Sonuçsa bambaşkaydı.

Polisler eve geldiğinde mutfaktaydım.

Polisler bana duvarın arkasında bir ceset bulduklarını söylediklerinde sorgu odasındaydım.

Bana cesedin Cal’ın eski kız arkadaşı olduğunu söylediklerinde avukatın ofisindeydim.

Cal’ın zavallı kızı uzun ve acılı bir şekilde ölmesi için duvarların arasına sokup üzerini kapattırdığını öğrendiğimde mahkemenin görgü tanıklarına ayrılan kısmındaydım.

Ona şartlı tahliyesiz müebbet hapis cezası verdiklerinde mahkemedeydim.

Ama kızın ben o eve taşındığımda duvarların arasında hala hayatta olduğunu öğrendiğimde ucuz bir motel odasındaydım.

Demek ki gerçekten duvardaki sesleri yapan fareler değilmiş.

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Kaan’a aittir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: