Kapkaranlık odamdaki tek ışık kaynağı olan telefonumun ekranına bakakaldım. Ne diyeceğimi bilemeden şoktan donup kalmıştım. Bu gerçek olamazdı, saat gecenin ikisini geçiyordu. Annem asla bu kadar geç saatte mesaj atmazdı. Ekran ışığının sönmesini bekledim, tekrar karanlığa gömüldüm. Yatakta hareketsizce uzandım, sadece tavandaki vantilatörün gıcırtısı duyuluyordu.
Çizgi romanın içinde yıllardır saklı kalan kağıt parçasını bulduğumu bilmesine imkan yoktu tabii. Bunu öğrenme şansı nasıl olabilirdi ki? Öte yandan babam tavan arasındaki sabırsızlık ve huzursuzluğumu fark etmişti. İyice tedirgin olmuştum. Belki annem “onu buldun değil mi?” derken bambaşka bir şeyi kastetmişti mesajında. Belki çizgi romanın kendisinden bahsediyordu ya da benim için değerli olduğunu düşündüğü başka bir şeyden. Fakat hiçbiri bunun için gecenin ikisinde neden mesaj attığını açıklamıyordu.
Telefonum yeniden titredi. Ekran yüzümü aydınlatıp elimin endişeden kasılmasına sebep oldu. Telefon bir an için elimden kaydı ama onu yere düşmeden yakaladım. Annemden gelen bir sonraki mesaja baktım.
“Uyanık mısın tatlım?”
“Hayır anne, uyanık değilim.” diye cevap vermek istedim içimden. Onun yerine mesajları okunmamış şekilde bırakıp sabah cevaplamaya karar verdim. Gecenin bu vaktinde cevap vermenin ne kadar şüpheli gözükeceğini biliyordum. Kafamı kurcalayan ikilemle mücadele etmek için iyi bir uyku gerekiyordu. Telefonu başucuma koyup yorganı çeneme kadar çektim. Ne ara uyudum bilmiyorum ancak telefonumun yeniden titremesiyle sıçradım. Mesajı okuduğumda içim büyük bir korkuyla doldu.
“Bunu yapmak istemezdim.”
Artık bu konu çok uzamıştı. Annemin ne yapmak istediğini öğrenmem gerekiyordu. Erkek gibi davranıp neler döndüğünü anlama vaktiydi. Ekran kilidini açıp rehberden annemi seçerek arama tuşuna bastım. Birkaç saniye sonraysa tüylerim diken diken oldu. Annemin telefon müziği aşağı kattan yankılanmaya başlamıştı. O burada, benim evimdeydi.
Yatağımda donup kaldım, dehşet hissi beni yutmuştu. Telefon melodisiyle birlikte merdivenlerden hızla çıkan adımların gürültülü sesini duyabiliyordum. Kendimi savunabileceğim hiçbir şey yoktu. Babamın silahları vardı ancak hayatım boyunca onlara dokunmamıştım. Saklanacak bir yer bulma umuduyla yataktan atladım fakat acelem yüzünden telefon elimden fırladı ve odanın diğer köşesine düştü. O sırada kapım sertçe açıldı ve biri içeri daldı.
Bir şey söylemeye fırsat bulamadan ağzımın ortasına bir yumruk yedim. Darbenin şiddetinden bir erkekle mücadele ettiğimi anlamıştım. Onu düşürmek için ayaklarına bir tekme attım ancak adam üzerime çöktü ve yüzüme iki kez vurdu. Karanlık görmeme engel olduğundan havaya doğru gelişi güzel bir yumruk salladım. Darbe adamın boğazına denk gelmişti. Bayılmadan önce hatırladığım son şey adamın öksürüğüydü.
Ertesi sabah oldukça halsiz bir şekilde uyandım. Başım zonkluyordu ve ağzımda kurumuş kan vardı. Perdelerden sızan güneş ışığı halime çare olmuyordu. Yavaşça oturdum ve yalnız mıyım diye odaya göz gezdirdim. Görünüşe göre öyleydim. İlk aklıma gelen şey polisi aramaktı. Odanın karşı tarafına baktığımda telefonumun orada olmadığını fark ettim. Bu başımı daha fazla ağrıtmıştı. İntihar notunu sakladığım çekmece ağzına kadar açıktı. İçine baktığımda başım çatlayacak gibi oldu. Annemin telefonunu alan kişi evime gelmiş, bana saldırmış, telefonumu ve notumu çalmıştı. Bu algılayabileceğimden fazlaydı. Aldığım darbeler sebebiyle herhangi bir hafıza kaybı yaşamadan önce her şeyi bir yere kaydetmeliydim.
Hızla mutfağa indim. Saldırganın hala evde olma duruma karşı elime bir bıçak aldım. Her şey yerli yerindeydi ve bir şey çalınmamıştı. Gece gelen her kimse camı bir taşla kırmıştı. Açılan delik bir insanın sığabileceği büyüklükteydi. Ama bu mantıklı gelmiyordu. Kırılma sesini nasıl duymamış olabilirdim? Daha sonra arka kapıyı fark ettim. Onu kilitlediğimden yüzde yüz emindim. Ancak nasıl olduysa şimdi kilitli değildi. Hemen polise haber vermem gerekiyordu.
Laptopumu açıp hızla dün geceden itibaren yaşadıklarımı bir yere yazdım. Notlarımı bitirir bitirmez de komşuma gittim. Sağ olsun bana yardımcı oldu, başıma bir buz torbası koyduk. Telefonuyla polisi aradım. Bana onlar gelene kadar verandada oturmama izin verdi.
Polisler geldiğinde bana bir dizi soru yönelttiler. Bu işin en zor kısmıydı. Annemin telefonunu çalan saldırganın benim evime neden ve nasıl geldiği konusunda hiç fikrim yoktu. Olayın tamamından bahsedersem ailem de olayın içine sürüklenecekti. Onların bunun gibi bir sorunla uğraşmasını istemiyordum. O yüzden polislere yalan söyledim ve telefonumu kimin çaldığı konusunda hiç fikrim olmadığını belirttim. Nottan ise hiç bahsetmedim. Arka kapımdan parmak izi aldılar ve tıbbı ekip aldığım darbelerle ilgilendi. Tedavim tamamlanınca polis memurları bana dava numaramın yazılı olduğu bir kart verdiler. Bir ekip arabası da acil durumlar için bölgede görevlendirildi.
Bir sonraki işim ailemin evine gitmek oldu. Aracımla eve yaklaştığımda büyük bir şaşkınlık yaşadım. Birkaç polis arabası yolun kenarında duruyordu. Korku soğuk bir bıçak gibi vücuduma saplandı. Aileme bir şey mi olmuştu? Arabayı park edip endişeyle aşağıya indim, ön kapıya doğru yürüdüm ve eve girdim. Merdivenlerin başında duran bir polis beni görünce silahını çıkarıp bana doğrulttu. “Kımıldama!”
“Silahını indir, o benim oğlum!” diye bağırdı babam öfkeyle. Onu, annemi, kardeşim Mack ve yeğenim Elliot’u görebiliyordum. Mutfak masasında oturuyorlardı. Bana silah doğrultan memur dışında üç polis daha vardı. Memur silahını indirip bana sertçe baktı. “Suç mahalline öyle elini kolunu sallayıp giremezsin. İnsanlar bu sebeple yaralanıyorlar.” dedi.
“Suç mahalli mi? Anne, baba, her şey yolunda mı?”
Annem hala bornozlaydı. Elliot renkli bir kitaba bakıp sayfalarını çeviriyor, Mack ise titriyordu.
“Dün gece eve biri zorla girdi.” dedi babam homurdanarak. Bakışları delip geçiyordu. “Mack tavan arasını temizlememe yardım ediyordu. Elliot da geceyi bizimle geçirecekti. Tanrıya şükür ki o pislik torunuma zarar vermedi yoksa kendimi hiç affetmezdim.”
“Hepsi benim suçum, baba.” diye söylendi Mack. Sesi boğuk çıkıyordu. “Sigara içmek için dışarı çıkmıştım ve arka kapıyı kilitlemeyi unuttum. Böylece o şerefsizin içeri girmesi çok kolay oldu.”
“Telefonlarımızı ve salondaki blu-ray oynatıcıyı çaldı.” dedi annem yere bakarak. “Sanırım televizyonu da almayı planlıyordu çünkü geri geldi. Mack tuvalete gitmek için kalkınca adamı fark etti ve üzerine atladı. Kavga ettiler ama herif kaçtı. Adam çok dikkatli ve sinsi davranmış. Hiçbirimiz yaşanan boğuşmaya kadar en ufak ses duymadık.”
Kardeşime baktım. İki kolunda da kesikler vardı. Masanın üzerindeki kırık camları görünce sebebini anladım. Mack’in sağ eli de zarar görmüş, biraz şişmişti.
“Biri benim evime de girdi.” dedim bir anda. Hepsi aniden bana döndüler. “Temelde benzer şeyleri yaşadım. Saldırıya uğradım ve telefonum çalındı.”
Annem ve babam önce birbirlerine ardından bana baktılar. Polis memurları bana verilmiş olan karta göz gezdirip birkaç not aldılar, sonra da evi terk ettiler. Mack tıbbi müdahaleyi reddetti. Babam iç çekerken annem bana sarıldı. Mack de Elliot’u sanki eve yeniden birinin geleceğinden korkuyormuş gibi iyice yanına çekti. Herkes oldukça gerilmişti.
“Dün gece telefonun çalınmadan önce bana mesaj atmış mıydın anne?” diye sordum. Annem gözlerini kısarak bana baktı. “Hayır tatlım, atmadım.”
Hepimiz bir dakika boyunca hiç konuşmadan oturduk. Yeğenim Elliot ise “Hulk, parçala!” diye yüksek sesle bağırdı. O zaman sayfalarını çevirdiği kitabın ne olduğunu anladım. Bu benim Hulk çizgi romanımdı.
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri tarafıma aittir.
Bir Cevap Yazın