Deep Web’de Ne Gördüm?

O gün işten yorgun bir biçimde dönmüştüm. Toplantılar, müvekkillerle görüşmeler derken günün nasıl geçtiğini anlayamadan güneşi batırmıştım. Böyle yorucu geçen bir günün ardından tüm yükünüzü üstünüzden atmak için gerekli olan tek şey ılık suyla alınacak bir duştur. Ben de öyle yaptım. Takım elbisemden hızlıca kurtulduktan sonra kendimi suyun arındırıcı gücüne teslim ettim.

Duştan çıkıp saçımı kuruttuktan sonra üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Bu saatler benim keyif yaptığım saatlerdir. Kendime bir içki koyup duşun getirdiği huzuru pekiştirmeyi severim. Hele elimin altında kaliteli viski varsa aldığım zevk katlanır. Bu altın sıvı her derde devadır.

Bahsettiğim keyfi o gün de yaşayabilmek için salonumdaki bara ilerledim. Dolabı açıp bir şişe Scotch çıkardım. Bardağı iki parmak doldurup içine üç parça buz attım. Buzun bardağa yaydığı soğuk his muhteşemdi. Televizyondaki kanallardan slow bir müzik ayarladıktan sonra odamın yolunu tuttum. Gülümsedim, keyfime diyecek yoktu.

Odamdaki masanın üzerinde dizüstü bilgisayarım duruyordu. Bardağı masaya koyarak sandalyeme yerleştim ve bilgisayarı açtım. Bu bilgisayarı iş için değil, içkimi yudumlarken internette takılmak için kullanıyordum. Şifremi girip masaüstüne geçiş sağladım. İnternete girmek için tarayıcıya tıklayacaktım ki aşağıdaki posta kutum dikkatimi çekti. Yeni bir mail gelmişti.

Posta kutusunu açtım. Mail, hukuk bürosundan tanıdığım bir arkadaşımdan gelmişti. İkimiz de avukattık, zaman zaman beraber çalışırdık. İşle alakalı bir konu olduğunu düşünerek üzerinde “Bill Taylor” yazan maili açtım. Ekranda karşılaştığım şey ise beklenmedikti. Maildeki yazı beni hem şaşırtmış hem de endişelendirmişti. Mesaj şöyleydi: “Selam dostum. Beni acilen telefonumdan araman gerek. Çok önemli. Bill.”

Yaşadığım şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra ceketimin cebindeki telefonumu çıkarıp rehberdeki listeden Bill Taylor’ı aradım. Telefon iki kez çaldıktan sonra açıldı. “Alo?”

Karşıdaki sesi duyunca konuşmaya başladım. “Bill, iyi misin? O attığın mail de neydi öyle?”

Bill aradığım için rahatlamışa benziyordu. “Oh dostum! Hemen dönüş yaptığın için sağ ol. Bak, bilgisayarıma giriş sağlamış olabilirler. O nedenle beni aramanı istedim. Telefon daha güvenli.” Sesi kaygılıydı. Konuşmayı sürdürdü. “Yardımına ihtiyacım var.”

Kaşlarımı şaşkınlıkla çattım. “Neler oluyor Bill? Başını nasıl bir belaya soktun?”

Bill durumu açıklamaya çalıştı. “Galiba biri beni öldürmek istiyor. Bana karşı dava kaybetmiş biri olabilir, bilemiyorum.” Duraksadı. “Sanırım peşimde bir katil var. Beni ortadan kaldırmak için tutmuşlar.”

Şaşkınlığım yerini artık iyice endişeye bırakmaya başlamıştı. “Ne demek öldürmek istiyorlar? Bu saçmalık! Emin misin?”

Bill devam etti. “Bak, detaylar için vaktim yok. Peşimdeki tehlikeden ancak bir şekilde emin olabilirim. Onun için de yardımın gerek. Sana bir link gönderiyorum. Acilen bilgisayarına aktarıp oraya girmen lazım.”

O sırada telefonuma gelen mesajın sesini duydum. Link bana düşmüştü. Hemen linki telefonumdan bilgisayarıma mail olarak gönderdim, ardından Bill’e “Tamam. Link bilgisayarımda.” dedim. Biraz duraksadıktan sonra linki tıkladım.

Tıkladığım link, bilgisayarıma bir şeyler yüklemeye başladı. Bill “Bilgisayarına özel bir tarayıcı kuruluyor. Bunu karanlık bir dünyaya açılan giriş kapısı olarak düşünebilirsin. Peşimde kimin olduğunu bulabilmemiz için bu kapıdan geçmemiz gerekecek.” diye konuştu telefondan.

O an Bill’in bu karanlık işlere nasıl karışmış olduğunu merak ettim. İşler iyice kötüleşiyor gibiydi.

Tarayıcı bilgisayarıma yüklenmişti. Aynı anda Bill’in sesi telefondan yükseldi. “Şimdi o tarayıcıya gir ve yönlendirmeleri takip et.”

Dediğini yaptım. Tarayıcı ile bağlandığım dünya bambaşkaydı. İnternetin derinlerine doğru iniyor olmalıydık. Burada gördüğüm şeyler hem korkutucu, hem de tiksindiriciydi. Geçirdiğim birkaç dakikalık vakit bile tecrübe ettiklerimi hafızamdan silmek istememe yetti.

Yeniden Bill Konuşuyordu. “Şimdi karşına bir klasör gelmiş olmalı. İçine girer misin?”

Sorgulamadan klasörü tıkladım. Karşıma sıkıştırılmış bir dosya çıktı. Dosyanın ismi bir insana aitti.

“Dosyadaki ismi bana söyler misin?” dedi Bill. İsmi onun da duyabileceği şekilde okudum. “George Weller.”

Bill ani ve yüksek desibelli bir sevinç çığlığı attı. “Evet! Sanırım peşimdeki adamı bulduk. Teşekkür ederim.” Kısa bir sessizliğin ardından endişeli ruh haline dönerek konuşmaya devam etti. “Bak dostum. Fazla vaktim kalmamış olabilir. Burada güvende olduğumu düşünmüyorum, evi terk etmem gerek. Kısa bir süre için sana gelebilirsem çok iyi olur, en azından adamı yakalatana kadar. Senden çok şey istedim biliyorum ama başka kimseden bu konuda yardım alamayacağıma eminim.”

Berbat bir işe karışmış olsam da iş arkadaşımın göz göre göre ölmesine göz yumamazdım. Ona yardım etmeliydim. “Peki. Telefonuna konumumu gönderiyorum. Vakit kaybetmeden buraya gel. Sen vardığında ilk işimiz polisi aramak olacak bilesin.” Cep telefonumdan Bill’in numarasına konumumu attım.

Bill sevinçten neredeyse ağlayacaktı. “Tekrar teşekkür ederim dostum, bana nasıl bir iyilik yaptığını tahmin bile edemezsin. Hayatımı kurtarıyorsun. Dediğin gibi, gelir gelmez polise haber vereceğiz. Bu arada tarayıcıdaki sıkıştırılmış dosyayı bilgisayarına indirmen gerek. Ben gelene kadar yüklenmiş olur. Dosyadaki bilgileri polisle paylaşmalıyız. Görüşmek üzere.” Telefon kapanmıştı.

Bill ile yaptığım telefon görüşmesi beni inanılmaz germişti. Yine de dediğini yaparak sıkıştırılmış dosyayı bilgisayarıma indirmeye başladım. Ardından yatağıma oturdum ve endişeyle onun gelmesini bekledim.

Aradan 20 dakika geçmişti. Odamdaki sessizlik telefonumun yeniden çalmasıyla bozuldu. Bill gelmiş olmalıydı. Telefonu elime aldım ama arayan Bill değildi. Bilmediğim bir numaraydı. Endişem katlanarak artıyordu.Telefonu merakla açtım.

Kulağıma cızırtılı sesler geldi ama onların arasından “alo” kelimesini duyabiliyordum. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. Birkaç iletişim denemesinden sonra karşıdakinin Bill olduğunu anladım.

Ona “Sesin temiz gelmiyor Bill, sanırım kapalı alandasın.” dedim.

Birbirine karışan cızırtılar devam ediyordu ama Bill’in sesini alabiliyordum. “Hattaki gürültü etrafımdaki kalabalıktan kaynaklanıyor olmalı. Kapalı alanda falan değilim, aslında havuz başındaki bir partideyim.”

Havuz başı partisi mi? Bill’in sözlerini yanlış anlamış olmalıydım. “Orada ne işin var Bill? Telefonda konuştuğumuz gibi evime geliyor olmalıydın. Hayatını tehlikeye atıyorsun!”

Telefonun diğer ucundaki Bill şaşırmış gibi durakladı. “Bir yanlışlık olmalı dostum. Ben seninle bugün hiç konuşmadım. Görüştüğünün ben olduğuma emin misin?”

Bill’in bu cümleleri yüzüme yumruk gibi indi. “Ne demek seninle hiç görüşmedik? Telefonda dakikalarca seninle konuştum. Bu nasıl…” Sözlerim yarım kalmıştı. Hat aniden kesildi.

Şoktaydım. Buz kesmiştim. Daha neler döndüğü hakkında fikir yürütememişken sıkıştırılmış dosyanın bilgisayarıma inmiş olduğunu belirten uyarı tonunu duydum. Bu sesle yeniden dünyaya dönmüştüm. Farenin okunu yönlendirerek merakla dosyayı açtım. O an bir şok dalgası daha vücuduma yayıldı. Dosyanın içerisinde bana ait düzinelerce fotoğraf vardı.

Gözlerime inanamadım. Keskin bir acı sanki zihnimi ve bedenimi kavurarak geçti. O an her şeyin farkına varmıştım. Kiralık katil Bill’in değil benim peşimdeydi. Katil benim katilimdi. Ve artık nerede oturduğumu da biliyordu. Bilgileri kendi ellerimle vermiştim. Ah ne kadar aptalım?

Arkamdaki oda kapısının açılma sesini duymam uzunsürmedi. Ardından soğuk bir nefes ensemi yakarak geçti.

Not: Hikaye tamamen benim tarafımdan yazılmıştır, bana aittir. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: