Mandy neredeyse 12 yaşındaydı. İçi içine sığmaz bir kız çocuğuydu. Neşeli, hiperaktif ve yaşının tadını çıkaran cinstendi. Yaramaz sayılmazdı ama ele avuca da sığmazdı. Annesi bazen onun peşinde koşmaktan yorulurdu. Kızmaktansa onu tatlı tatlı uyarmayı tercih ederdi. Ne de olsa hala bir çocuktu. Mandy de söz dinleyen biriydi gerçi. Nerede durması gerektiğini bilirdi. En azından bir sonraki eğlencesine kadar.
Bu mutlu tablo, kızın babasının elim bir trafik kazasında hayata veda etmesiyle ağır bir darbe aldı. Mandy ve annesi adeta yıkılmışlardı. Nefes almak bile zor geliyordu. Mandy’nin küçük yaşta tattığı bu acı tarif edilemezdi. Kahramanı artık yanında olmayacaktı. Gece yatağına yattığında tavana bakıp babasını hayal ederek uyuyabiliyordu. Okulda arkadaşlarının ona garip garip bakması ve kısık sesle hakkında dedikodu yapmaları umurunda bile değildi. O sadece babasını yani kahramanını geri istiyordu. Ancak bu mümkün değildi artık. O bir daha geri gelmeyecekti. Bu fikre alışmak zorundaydı.
Yaşanan trajik olaydan sonra Mandy’nin annesi değişmişti. Tavırlarında farklılık vardı. O mutlu ve tatlı kadın gitmiş, yerine daha durgun ve az konuşan biri gelmişti. Mandy’e de eskisi gibi yaklaşmıyordu. Eskiden gülümseyerek küçük uyarılar yapan kadın artık en ufak şeyde azarlıyor ve bağırıyordu. Kızıyla olan iletişimi çok zayıflamıştı. Mandy, annesinin değişen tavırlarına anlam veremiyordu. Sonuçta babasının ölümüne kendisi neden olmamıştı. Annesine yaklaşmak istese de ondan karşılık alamıyordu. Bazen kadından korktuğu oluyordu. Belki de her şeyi zamana bırakması gerekiyordu. Zaman her şeyin ilacıydı.
Mandy bir gün odasında oynarken annesinin kendisini çağırdığını duydu. Ses aşağı kattan gelmişti. Kız odasını terk ederek merdivenlerden indi. Annesi mutfakta olmalıydı. Oraya doğru yürüdü. Tahmin ettiği gibi kadın mutfaktaydı. Mandy kapıdan içeri girince o da arkasını dönüp kızına baktı.
“Yanıma gelir misin Mandy? Sana bir şey soracağım.” dedi kadın. Mandy meraklanmıştı.
“Her zaman yemek yediğimiz tabaklardan biri eksik. Acaba kırıp da bana söylememiş olabilir misin?
Mandy biraz duraksadıktan sonra “hayır” anlamında başını salladı.
Kadın yavaşça Mandy’e doğru yürümeye başladı. Eğildi ve kızının gözlerinin içine baktı. “Doğru söyle. Tabağı kırdın mı?”
Kız yine aynı şekilde cevap verdi. Ancak elleri titriyordu. Doğruyu söylemediğini gizleyemeyen bir acemiye benziyordu.
Kadın yeniden doğruldu. Gözleriyle kızının titreyen ellerini işaret ederek “Mandy, yalan söylediğinde anlayabiliyorum.” dedi. “Suçlular hep yalan söyleyerek başlar bu işlere. Polisler de onları yakalar. Ve suçlular her zaman ceza alır. Ne demek istediğimi anlatabildim mi? Şimdi bana doğruyu söyle.”
Mandy artık gerçeği gizleyemedi. Korkudan hıçkırmaya başladı. Ardından da tabağı kırdığını itiraf ederek özür diledi.
“Ağlamayı bırak.” diye söylendi kadın kıza bakarak. “Kızdım çünkü bana yalan söyledin. Şimdi gerçeği itiraf ettiğin için sorun kalmadı. Yalancılardan hiç hoşlanmam. Bir daha asla bana yalan söyleme, anlaştık mı?”
Mandy, evet anlamında başını salladı gözyaşları yanağından akarken.
“Şimdi yüzünü sil ve odana git.” dedi kadın. Ardından da işine döndü. Mandy ise hızla odasına koşup kapısını kapadı.
Mandy’nin babası öldükten bir buçuk ay sonra annesinin hamile olduğu anlaşılmıştı. Bu durum bambaşka bir dönemi başlatacaktı. Babasız büyüyecek bir çocuğa çok daha dikkatli bakılması gerekecekti. Sevgi çok önemliydi. Mandy’nin annesi de Mandy’den bunu istiyordu. Bebek doğduktan sonra onu kızıyla tanıştırırken isteğini dile getirmişti. “Bu Cindy, senin küçük kardeşin. Ona sevgi ve ilgiyle bakacaksın.” demişti kadın.
Fakat bebek dünyaya geldikten sonra annesi Mandy’e yeteri kadar vakit ayırmamaya başladı. Kadın zamanının neredeyse tamamını Cindy ile geçiriyordu. Mandy belli etmese de bu durum onu biraz rahatsız ediyordu. Ayrıca bebek gece gündüz ağlıyordu. Evde yaşamak Mandy için dayanılmaz bir hale gelmişti. Hiçbir şeye konsantre olamıyor, hatta düşünemiyordu bile. Sonunda yaşadığı sıkıntıyı annesine söylemeye karar verdi.
“Daha anlayışlı olmalısın. O daha küçük bir bebek ve sen onun ablasısın.” dedi kadın.
Mandy bu cevap üzerine ağlamaya başladı. “Ama sürekli onunlasın anne. Bana artık hiç zaman ayırmıyorsun. Ben de seninle vakit geçirmek istiyorum. Alışveriş yapmak, parka gitmek hatta oyun oynamak istiyorum.”
Annesi etkilenmişe benzemiyordu. “Artık baban yok biliyorsun ve ben her şeyle tek başıma mücadele etmek durumundayım. Bahsettiğin şeyleri yalnız yapmak için yeterince büyüksün. Çeneni kapat ve bencil olmayı bırak.”
“Senden nefret ediyorum!” dedi Mandy göz yaşları içinde. Ardından hızla üst kattaki odasına koştu ve kendini oraya kilitledi. Annesinin ısrarlarına rağmen akşam yemeğine de inmedi.
Mandy o gece uykuya daldığında oldukça rahatsız edici bir düş gördü. Bu daha çok bir kabustu. Kız rüyasında kendini evin içinde yürürken görüyordu. Her yer zifiri karanlıktı. Siyah renk ortalığı kaplamıştı. Mandy adım adım annesinin odasına doğru ilerledi. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Küçük kardeşi annesinin yatağının ayak ucundaki beşikte uyuyordu. Mandy ona yaklaştı. Küçük bir gülümsemeden sonra bebeği beşikten kucağına aldı ve odayı terk etti. Hızla merdivenlerden aşağıya indi.
Kucağında Cindy ile salona gelen Mandy arka kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açıp bahçeye çıktı. Kendinden emin bir şekilde çimenlerin üzerinde ilerliyordu. Tam önünde ay ışığında parlayan toprağa saplanmış bir kürek duruyordu. Kız bebeği yere bırakarak küreği eline aldı ve bahçenin zeminini kazmaya başladı. Kısa süre içinde minik bir mezar hazırlamıştı. Ardından öz kardeşini canlı canlı gömüp üzerini toprakla kapattı.
Bu kan dondurucu kabustan korkuyla uyandı Mandy. Ter içinde kalmıştı. Gördüğü rüya çok gerçekçiydi. Midesinde derin bir acı hissetti. Kendine gelebilmesi birkaç dakikasını aldı. O an annesine hak verdi. Cindy sadece bir bebekti ve annesine yardımcı olabilmek adına sevgisini esirgememeliydi.
Tam o sırada kadın aniden odaya daldı. Yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Annesini bu şekilde gören Mandy ürkmüştü.
“Mandy, Cindy’nin nerede olduğu konusunda fikrin var mı? Sabah uyandım ama o beşiğinde yoktu. Herhangi bir şey biliyor musun?” diye ağlayarak sordu kadın.
Mandy şoka uğramıştı. Hayır anlamında başını salladı.
“Emin misin? Yemin eder misin?” diye sorusunu yineledi annesi. Mandy korkudan yutkunarak “evet” cevabını verdi.
Kadın üstelemedi. “Pekala. O zaman onu bulmama yardım et.”
Anne-kız evin altını üstüne getirdiler ancak Cindy’i bulamadılar. Sokakları talan ettiler fakat bebekten hiçbir iz yoktu. Sonunda kadın dizlerinin üzerine çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. İç burkan ağıtlarla kendi kendine söyleniyordu.
Mandy hem korkmuş hem de endişelenmişti. O an vücudunu başka bir ürperti sardı. Aklına dün gece gördüğü kabus gelmişti. Çekingen ve yavaş adımlarla pencereye doğru yaklaştı, ardından bahçeye baktı. Gördüğü şey yüreğini bir kez daha parçaladı. Dün gece rüyasında Cindy’i gömdüğü yerde kabarık bir toprak tabakası vardı. Mandy gözlerine inanamıyordu. Şok içindeydi. Elleri titremeye başladı.
Annesi, Mandy’nin tavırlarındaki değişimi ve ellerindeki titremeyi fark etmişti. Büyük bir öfkeyle kızına bağırmaya başladı.
“ Bir şey saklıyorsun. Cindy’e ne olduğunu biliyorsun değil mi!”
Mandy tamamen kontrolü kaybetmişti. Vücudunu sabit tutamıyordu. Buna rağmen bir şey bilmediğine dair kelimeler döküldü dudaklarından.
Kadın çıldırmış gibiydi. “Yalan söylüyorsun! Seni yalan söylememen konusunda uyarmıştım. Hemen bana neler döndüğünü anlat!”
Mandy artık buna dayanamıyordu. Sonunda direnmeyi bıraktı. Parmağıyla bahçedeki toprak birikintisini işaret etti.
Annesi pencereden bakıp parçaları birleştirince beyninden vurulmuş gibi oldu. Acı dolu çığlıklar evin içinde yankılanmaya başladı. Feryatları geceyi bıçak gibi delip geçiyordu. Kadın aynı zamanda sonsuz bir öfkeyle de dolmuştu. Gözlerini öz kardeşini öldüren kızına çevirdi.
Mandy böyle olmasını hiç istememişti. Her şeyi bir rüya zannetmişti ama şimdi gerçek hayatta kabusu yaşıyordu. Annesinden özür dilemeye fırsat bulamadan boynunda bir el hissetti. Boğazını sıkı sıkıya kavrayan bir el. Annesi kızının nefesini kesmek için bütün gücünü kullanıyordu. Kadın öfke ve intikam hissiyle kendini kaybetmişti. Mandy’nin boğazını sıktıkça sıktı. Ta ki gücü tükenene kadar. Kızı cansız bir biçimde yerde yatıyordu artık. Her şey saniyeler içinde sona ermişti.
Tam o sırada kapının zili çaldı. İrkilen kadın kendine geldikten sonra girişe doğru ilerledi ve kim olduğuna bile bakmadan kapıyı açtı. Karşısında yan komşusu duruyordu. Kollarındaysa Cindy vardı.
“İyi akşamlar, umarım bu saatte rahatsız etmedim. Onu sokakta emeklerken buldum. Beşiğinden kaçmış olmalı. Kötü bir şey yaşanmadan önce kendisini bulmam bir mucize.”
Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Dinlediğiniz metin, orijinal öyküde değişiklikler yapılarak tarafımdan yeniden hazırlanmıştır.
Bir Cevap Yazın