İçeriden Çürüyorum

Her şey ağız kokusu ile başladı. Bir şeylerin yanlış olduğuna dair ilk gerçek işaret buydu. Nefesiniz, sizden önce herkesin fark edeceği türden bir şeydir. Bundan dolayı, bunu farketmem biraz zaman aldı. Fakat bunu fark ettiğim anda geriye bakıp parçaları bir araya getirmeliydim. Yine de bunun yardımcı olabileceğinden emin değilim.

İş arkadaşlarım, ben konuşurken normalden uzak duruyordu. Nasıl olduysa, nefes aldığımda yüzlerinde oluşan hafif tiksinti ifadesini hiç fark etmemiştim. İş arkadaşlarımdan biri, Carmen, buna dikkatimi çekmemi sağladı. Beni utandırmak istemediğini söyledi ama durum gerçekten kötüydü. Bana sakız teklif edince kabul ettim. Bunu yalnızca bana söylediğini temin etti çünkü bilmek istediğimi düşünüyordu. Bu yeterince doğru görünüyordu fakat yüzüne bakarak söyleyebilirdim ki kokudan hakikaten iğrenmişti.

Bir bitki üretim çiftliğinde çalışıyorum. Günümün çoğunu kir içinde ; kazma, budama, çömlekçilik, sulama yaparak geçiriyorum. Zor bir iş. Beni yanlış anlamayın. Yoğun emek gerektirse de bitkileri seviyorum. Her zaman ellerimle çalışmayı sevdim. Bunun bahçecilikte işinize yaradığını görürsünüz. Genel olarak, bitkiler ortaya koyduğunuz şeye göre şekillenirler. Eğer bitkiler ile ilgilenirseniz büyürler. Bu kadar basit.

Bitkilerin ne kadar çok zaman istediğini her zaman garip buldum. Demek istediğim, vahşi doğada bahçıvanları yok. Elbette, onları tamamen farklı bir ortamda yetiştiriyoruz. Bu yüzden, uygun şartlarda büyümeleri için uygun değişiklikler yapmak gerekiyor.

Yine de, o bitkileri yetiştirmek için çok çalışmamızı ve yabani otları temizlememizi ironik buluyorum. Bitkiler bizim yardımımız olmadan da büyüyebiliyorlar aslında.

Her neyse, Julian’dan bahsetmeden durumum hakkında konuşmaya devam edemem. Bir şeylerin ters gittiğini daha önce fark etmiş olmamın sebebi o.

Julian çiftlikte benimle çalışıyordu. Oldukça genç gözüküyordu ama tam yaşını hiçbir zaman öğrenemedim. O, sessiz bir tipti. Sık sık birlikte olsak da nadiren konuşurduk ki bu benim açımdan iyiydi. İnsanları çok hızlı yargılamamaya çalışıyorum ama itiraf etmeliyim ki o her zaman garipti. Ürpertici değildi, yalnızca sosyalleşmede becerili değildi. Yine de bitkilerini iyi biliyordu, hakkında konuştuğu tek şey onlardı.

Juian bir araba kazası geçirdi. Bunu ertesi gün işe gelmediği zaman öğrendik. Hepimiz onun hakkında endişelenmiştik. Hiçbirimiz onu iyi tanımadığı için bu endişe oldukça resmiydi. Carmen yabani otları temizlememde yardımcı oldu, oldukça iyi ilerledik. Kazanın ne kadar ciddi olduğundan tam olarak emin değildim. Ancak yöneticimiz ciddi olduğunu ifade etti. Bunu aklımda tuttum. Ertesi gün Julian üzerinde bir çizik bile olmadan ortaya çıktığında oldukça şaşırdım.

İyi olup olmadığını sormak için aramızdaki sessizliği bozdum. Elbette kibar olmaya çalışıyordum. Demek istediğim, eğer trafik kazası geçirseydim en azından birinin sormasını isterdim.  Meraklanmıştım. Eğer durum ciddiyse bu kadar kısa sürede ve hiç yara izi olmadan nasıl dönebilmişti?

İşte o zaman Julian garip davranmaya başladı. Sosyal becerisi olmayan birinin garip davranışı gibi değil. Nasıl olduğunu sorduğumda ondan daha önce görmediğim içtenlikle ölmüş olması gerektiğini söyledi.

Buna nasıl cevap vereceğimden emin değildim. Bu yüzden iyi olduğuna memnun olduğumu ve geri dönmesinin iyi olduğunu söyledim. Gözlerimin içine baktı ve tekrarladı. ‘’Ölmüş olmalıydım. Buradayım, etrafta dolaşıyorum ama ölmüş olmalıydım.’’

Onun için kötü hissettim. Demek istediğim, açıkça sarsılmıştı. İşine geri dönüp dönmeyeceğini merak ettim. Ama aynı zamanda ‘’Ölmüş olmalıydım’’ şeklinde konuşması biraz sinir bozucuydu. Bu konuşmanın bittiğine memnun olmuştum.

Ondan sonra sağlık sorunları yaşamaya başladı. Ardından da ağız kokusu geldi. Benim olduğum yöne doğru nefes aldığında sanki birisi güneşin altında bir et parçası bırakmış gibi bir koku yayılıyordu. Sık konuşmadığı için minnettardım, çünkü o pis koku konuşurken yüzüme yüzüme vuruyor olurdu.

Onunla konuşmaktan kaçınmaya çalıştım. Ondan ‘’ölmüş olmalıydım’’ demesi dışında pek bir şey duymuyordum. Bazen diğer insanlarla da konuşuyordu ama onun da konusu bitkiler ve yaşam /ölüm döngüsü üzerine oluyordu. Bütün bunları ikinci elden duydum ama hepsinin insanlar için rahatsız edici olduğunu biliyordum.

Bütün bunlardan dolayı o gittiği için üzgün değildim. Bir gün, kazadan birkaç hafta sonra, işe gelmeyi hepten bıraktı. İşten ayrıldığını ya da kovulduğunu sanıyorum. Tahminim buydu. Herkese karşı garip davranıyordu. Yaşadığı kazanın onun hayatını tahmin ettiğinden daha fazla etkilediği hissine kapıldım.

Daha baştan,  nefesim kokmaya başladığında bu bağlantıyı kurmuş olmalıydım. Daha önce söylediğim gibi, kokuyu fark etmem zaman aldı ve yaşadıklarımın Julian ile benzer olduğunu hatırlamak daha da uzun sürdü. Carmen bana herkesin benden iğrendiğini söyledikten sonra kendimi koklamaya başladım. Koku çok güçlüydü, beni her yerde takip ediyordu ve bir açıklaması da yok gibi görünüyordu. Gargara, nane ve aklıma gelen her şeyi kullanmama rağmen koku daha da kötüleşti. Bu, normal bir ağız kokusu gibi değildi, sanki ölüm gibi kokuyordu.

Bunun belki de benim yeme alışkanlığımla alakası olduğunu düşündüm fakat onun için endişelenmem gerekmediğini uzun süre geçmeden anladım. Çok yakında, iştahımı tamamen kaybettim.  Midem sürekli berbat hissettiriyordu ve sadece yiyecek düşüncesi bile kusmak istememe sebep oluyordu. İşten hastalık izni almaya karar verdim. İçimdeki bu korkunç his çok rahatsız ediciydi ve biraz dinlenince geçeceğini umdum.

Tahmin ettiğiniz gibi geçmedi. Günlerce bir şey yemeden evde kaldım. Ne zaman kendime, güç kazanmak için yemek yemem gerektiğini söylesem bunu başaramadım. Ancak su içmeyi hiç bırakmadım. Bilakis, daha önce olduğumdan daha fazla susuzdum. Kaç şişe su içersem içeyim tatmin edici olmuyordu.

Bir çeşit mide iltihabım olduğunu düşünmüştüm. Öksürmeye başladığımda beni hazırlıksız yakaladı. Akciğerlerimdeki bir kaşıntı gibiydi. Aşağılık bir şey göğsüme yerleşmiş ve o her neyse her nefes aldığımda geriliyor, çekiliyor ve vücudumu tahriş ediyordu. Derinden öksürüyordum. Eğer akciğerlerinizde ve boğazınızda mukusu hissedebileceğiniz iğrenç bir şekilde öksürdüyseniz hayal edebilirsiniz. Benim yaşadığım bunun gibiydi ama daha kötüydü. Aldığım her nefes hırıltılıydı. İşte bu olduğunda doktora gitmeliydim. Fakat gitmedim. Eğer gitseydim ne işe yarayabileceğini bilmiyorum ama evde kalarak hata yaptığımı kesin olarak biliyorum.

Göğsümde bir hareketlilik hissediyordum, daha çok ciğerlerimin içinde dolanıyor gibi. O her neyse oradan çıkarabilmeyi umarak sertçe öksürdüm. Başta işe yaradı. Yeniden öksürünce hareketlilik eskisine göre oldukça azalmasına rağmen biraz sonra yavaşça arttı.

Hala rahatsız ettiği için öksürdüm. Bu sefer boğazımda bir şey hissettim. O şey neredeyse nefes borumu tıkıyordu, kusacak gibi olduğum için yatağımdan kalktım. Tuvalete koştum ve klozetin yanına diz çöktüm. Öksürerek ve öğürerek o şeyi boğazımdan çıkarmaya çalıştım.

O şey her neyse, onu ağzımın hemen altında hissettim ve yine öğürdüm. Bu noktada, nefes almamı tamamen engelliyordu. Paniklemeye başlamıştım. Boğazımı temizlemeye çalıştım ve o şeyi hissedebildim. Elimi gayri ihtiyari ağzıma soktum ve o şeyi boğazımdan çıkarmaya çalıştım.

Sürekli öğürmek ve öksürmekten dolayı bütün vücudum spazmlar geçirdi, o sırada onu umutsuzca yakalamaya çalıştım. Onu parmaklarımın ucunda hissettim ve sonunda yakaladım. Yumuşak, yapışkan katı bir cisimdi. Onu yukarıya doğru çektim. Ağzımdan yavaşça çıkarmaya başladım. Oldukça uzundu, nefes borumdan geçmeye devam etti. Bu, düşündüğümden de uzundu. Onu tamamen dışarıya çıkarana kadar boğazımda ve ağzımda yavaşça kaydığını hissettim. Yeniden nefes alabiliyordum ve neredeyse rahatladığım için ağlayacaktım.

Sonra aşağıya baktım.

Eğer midem boş olmasaydı kusardım.

Onu sadece büyük bir çürük et yığını olarak tanımlayabilirdim. Renksiz, kanla kaplanmış bir et yığını. Hayatımda gördüğüm en iğrenç kokulu şeydi bu. Günlerdir kokan nefesim ile aynı kokuya sahipti ama bu çok daha güçlüydü.

Et yığının bir kısmının üzerini örttüm, onu açıkça yosun olarak tanımladım. Küflü, çürük bir şey değildi. Yosun gibiydi.

Öleceğimi düşündüm.

Hırıltılı öksürük kaldı ve hastalık hissi daha da kötüleşti. Kendi bedenime karşı tiksinti duygusuna düştüm. Bu hastalık ya da her neyse vücudumu etkiliyordu. Midemin etrafının morarmasıyla başladı, sonra bütün cildimi koyu, benekli bir mora çevirdi. Organlarımın iflas etmeye ve çürümeye başladığını hissedebiliyordum, her nefes aldığımda ağzımdan çürük et kokusu çıkıyordu.

Bu düşünceyi neyin kafama soktuğunu bilmiyorum. Belki gerçeğin farkına varmaktı, belki hastalığımdan dolayı düşünmeden bir sonuca varmıştım, belki de sadece çaresizdim. Fakat Julian ile konuşmam gerektiğini biliyordum.

Onu arayıp, onunla konuşmam gerektiğini söyledim. Sesim sanki akan bir su gibi çıkıyordu artık. Kelimeleri, çürüyen boğazımdan ve ses tellerimden dolayı kısık bir sesle söylemek zorunda kaldım.

Ne olduğunu açıklamama bile gerek kalmadı, Julian durumumu hızlıca anlamış gibi görünüyordu. Adresini verdi ve bana oraya gelmemi söyledi.

Dairesinin kapısı açıktı. Kapıyı tıkladım ama cevap gelmeyince içeri girdim. Oraya giderken arabamı bir yere çarpmamış olmam bir mucizeydi. Zar zor ayakta kalabiliyordum.

Julian’ın dairesi karanlıktı. Bütün ışıklar kapalıydı fakat panjurlar açık olduğu için güneş ışığı girebildiği kadar içeri giriyordu. Evinde mantıksız miktarda diyebileceğim kadar saksı bitkisi vardı. Her taraftaydılar; yerde, vitrinlerde ve pencere önlerinde. Alanın olduğu her yerde bir bitki vardı.

Girdiğim odada tek bir parça mobilya mevcuttu. Duvara yaslanmış pis bir sandalye. Onun üzerinde de Julian.

Derisi aynı bende olduğu gibi benekli mordu. Benimkinden tek farkı onun morluklarının daha fazla yayılmasıydı. Kolları, bacakları ve boynu damar benzeri mor çizgilerle kaplıydı. Bunlar sadece yüzüne ulaşmamıştı ama yüzünün de beti benzi atmış ve cılızdı. İçeri girdiğimde bana bakmak için başını çevirmeseydi, öldüğünü düşünürdüm.

Odada sendeledim ve ne soracağımı düşünmeye çalıştım. Neyin cevabını bekliyordum ki? Ağzımı açtım ama kısık bir hırıltı sesinden başka bir şey çıkmadı.

Julian bana baktı, gözleri soğuk ve kısmen bulanıktı. Ağzını konuşacakmış gibi açtı ama ses çıkmadı. Bunun yerine, ağzını açık tutarak yüzünü doğrudan tavana doğru çevirdi.

Boynu yavaş yavaş kaskatı kesildi. Katı bir şey boğazından yukarıya doğru çıkıyormuş gibiydi. Açık ağzından ince, uzun sap gibi bir şey çıkıyordu, o kadar uzundu ki bir türlü sonu gelmiyordu sanki. Birkaç yerde farklı dallara ayrıldı. Gözlerimin önünde birkaç küçük yaprak oluştu ve büyüdü. Fakat merkez sap, en büyük parça olarak kaldı ve tavana doğru ilerlemeye devam etti. Sapın büyümesi yavaşladı ve küçük, yeşil bir tomurcuk ortaya çıktı.  Büyüdü, şişti, genişledi; sonra ortadan ayrıldı ve çiçeklenmeye başladı. Büyük, kırmızı taç yaprakları ortaya çıktı ve etrafa yayıldı. Kocaman, kırmızı bir gül gibi görünüyordu.

Julian, hamur gibi gevşedi, başı sandalyenin arkasına düştü. Çiçek hala başının üzerinde duruyordu ve neredeyse tavana dokunuyordu.

Dizlerim zayıfladı.

Evime koşmalıydım. O anı pek hatırlayamıyorum. Arabam burada değil, eve yürüyerek gelmiş olmalıyım. Umarım Julian’ın dairesinde gördüğüm şeyler hastalıklı bir zihnin yarattığı halüsinasyonlardan başka bir şey değildir.

Saatlerdir burada, yerde yatıyorum. İçimde bir şeylerin çürüdüğünü hissediyorum. Çürüyorum, aynı dünya gibi.

Cildim çürüdü ve rengi soldu. Parçalara ayrılmak üzereyim.

Çürümüş, hastalıklı bedenimin beni hasta etmişti. Kurtulmak için ne kadar umut kaldı, bilmiyorum. Ama yemin ederim içimde bir şeylerin büyüdüğünü hissedebiliyorum. Boğazımdan dışarıya doğru çıkmaya çalışan bir şeylerin…

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Kutay Dolupınar’a aittir.

YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: