Hayaletlerle Konuştuğum İçin Cezalandırıldım

Ben doğuştan görme engelliyim. Büyüdüğümde bana her şey tüm gerçekliği ile anlatıldı. Hiçbir zaman görmenin niçin bu kadar önemli olduğunu anlayamadım çünkü görmeyi ve görmemeyi karşılaştırmak için elimde gerçek bir dayanak ya da deneyim yoktu. Babamın dediğine göre tek katlı bir çiftlik evinde yaşıyorduk. Gerçekten görebilen bir insan kadar olmasa da zihin hafızamla görebiliyor sayılırdım. Çevresel farkındalığım vardı. Yatak odamın, banyonun, oturma odasının ve mutfağın nerede olduğunu biliyordum. Her duvarın kendine has dokusu vardı. Bunun bilerek öyle tasarlanıp tasarlanmadığını bilmiyordum. Ya da ben başkaları tarafından fark edilmeyen şeyleri hissediyordum.

Babam ya da eve gelen ziyaretçilerden biri orada olmaması gereken bazı şeyleri etrafa koyduğunda nadiren de olsa düşüyordum, genellikle beni uyarırlardı.

Uzun süreli kalmasalar da nadiren ziyaretçilerimiz oluyordu. Babam onlarla konuşmamam gerektiğini söylerdi, bu onu rahatsız ediyordu. Babamın görmediği bir şeyi kulaklarımla ya da dokunarak fark ettiğimde endişelenirdi.

Ellie ilkti. Çok tatlı görünüyordu. Bana adımı ve yüzümün neden bu kadar berbat göründüğünü sordu. Oturma odasındaydı. Nefes sesinden onun nerede oturduğunu duyabiliyordum. Sanki burnu tıkanmış gibi çıkan sesler. Babam üşüttüğünde normalde hiç yapmadığı şekilde ağzından nefes alırdı, büyük yorgun nefesler.

İnsanlar yüzümden bahsettiğinde hep suratıma dokundum. Onlara neden bu kadar garip geldiğini anlamaya çalıştım. Onlarınkine dokunup dokunamayacağımı sorduğumda her zaman durakladılar. Görebilen insanların bunu hiç yapmadığını tahmin ettim. Neden yapmaları gerekecekti ki?

Ellie’ye yüzüne dokunup dokunamayacağımı sorduğumda isteksizce kabul etti. Ancak hemen sonra babam odaya girdi ve kiminle konuştuğumu sordu. Ona kimseyle konuşmadığımı söyledim. Onlar hakkında konuştuğumda beni hep cezalandırırdı. Sanırım bu durum onu korkutuyordu. Beni kolumdan tutup kaldırır ve yeniden yere bırakırdı. Ben de sersemler ve dengemi kaybederdim. Yere tekrar indiğimde nerede olduğumu anlayana kadar ellerim çılgınca çevremi arardı. Ve genellikle yatak odamda olduğumu fark ederdim.

Arada sırada beni dışarıda, ıssız bir yerde bırakırdı. Bu en kötüsüydü. Kaybolur ve korkardım. Bana evin önünden geçen yolu anlatırdı. Duyduğum sesler arabalarındı. Eğer bana çarparlarsa beni öldürürlerdi ama o seslere nerede olduğumu bilmek için ihtiyacım vardı. Duymak için bekler, sonra da eve hangi yoldan döneceğimi öğrenirdim.

O akşam Ellie’yi duydum. Bana fısıldayarak korktuğunu söyledi. Ben de ona geri fısıldadım ama beni duymadı.

Babama Ellie’yi sorduğumda onun hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Ona sebebini sorduğumdaysa… cevaplamadı. Babama Ellie’nin niçin yüzümün böyle olduğunu sorduğunu söylediğimde bana ne cevap verdiğimi sordu. Ben de onunkine dokunmak istediğimi söyledim. Gülmüştü ama mutlu olmadığını biliyordum. Gerçekten güldüğünde ağzın genişçe açılır fakat güler gibi yaptığında ağzın neredeyse tamamen kapalıdır. Farkı duyabiliyordum. Benim için bu fark apaçık ortadaydı.

Büyüdüğümde babam bana bazı açıklamalar yaptı.

Söylediğine gore öteki dünya ile bağlantılı özel bir yerde yaşıyorduk. Bazen acı içinde ölen insanların yaşama ulaşmak için bu dünyaya geçiş yaptıklarından bahsetmişti. Göremediğim için onları gerçek sanabilirdim, babam bu yüzden açıklama yapma gereği duymuştu. Benim onları dinlediğimi biliyorlardı. Onları görmezden gelmem gerektiğini, aksi takdirde bana bağlanıp asla terk etmeyeceklerini, ölülerin tek isteğinin yaşama tekrar tutunmak olduğunu, onların çok tehlikeli olabileceğini ve beni kandırabileceklerini söyledi. Onlarla nasıl baş edeceğini biliyordu fakat bana bağlanırlarsa yardım edemezdi.

Birkaç yıl sonra Alex ortaya çıktı. Bana kaybolduğunu ve nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Onunla konuşmama izin verilmediğini söyledim. Ama yardım için yalvardı. Bir şey söylersem ne olacağını biliyordum. Bu yüzden sessiz kaldım. Babam onlarla konuşup konuşmadığımı sordu. Üzgün hissetmeme rağmen ona hayır dedim. Keşke Alex’e yardım edebilseydim. Kaybolmanın nasıl bir şey olduğunu biliyordum ve bu beni korkutuyordu.

Alex bana hiç fısıldamadı. Onu görmezden geldim, o da beni takmadı. Babam beni kurtarmıştı. Ona minnettardım.

Alex’den sonra ne yapmam gerektiğini artık biliyordum, ben de yaptım. Çok uzun bir süre beni rahatsız etmeyi bıraktılar. Ta ki Sarah ortaya çıkana dek.

Sarah bana sessiz olma şansı vermedi. Kendi başıma, oturma odasında oturuyordum ve televizyonu dinliyordum. “Yardım et” diye fısıldadı. “Bir çıkış yolu bulmalıyım.” Yine sessiz kaldım. “Beni duyabiliyorsun, değil mi?” diye şaşırarak sormuştu. Onunla konuşmama iznim olmadığını söyledim.

Bana yalvarıyordu. “Lütfen, korkuyorum. Kayboldum. Babamı görmek istiyorum.”

Sandalyenin kollarını sıkıca tutup yine ona izin verilmediğini söyledim.

“O öldü.” dedi. Cevap vermedim. “Baban öldü.” diye tekrarladı. Buna kanmayacaktım. Odanın dört bir yanından gürültülü sesler duydum ve bir şeyler uçmaya, raflar sallanmaya başladı. Bağırdım. “Kes şunu!”

Sarah durdu. “Lütfen gitmeme yardım et.”

Onunla konuşmayacaktım. Yardımcı olacağını düşündüğüm tek şeyi yaptım. Koşup kaybolmasını umarak ön kapının kilidini açtım. Artık onu duyamadığımda kapıyı kilitledim ve yerime geri oturdum. Hala orada olup olmadığını anlamak için dikkatle dinledim. Televizyonun sesi dışında bir şey duymadım.

Kalbim sanki patlayacakmış gibi hızlıca atıyordu. Bundan nefret ederdim. Göğsümdeki tik-tak hissi yükselip alçalıyordu. Babamın sesini duyunca çığlık attım.

“Evlat.” dedi. “Yardımına ihtiyacım var, sanırım ölüyorum.”

Bana dediğini yaptım, konuşmadım. Eğer ölmüş olsaydı beni asla terk etmezdi. Onun yerine hızla açık havaya çıkıp yardım için bağırdım. Sesim kısılana kadar çığlık attım. Evimin önünde yol boyunca geçen arabaların seslerini duydum. Sonunda birinin yanıt verdiğini duyana kadar devam ettim. Bu bir kadındı.

Bana ne olduğunu sordu. Babamın ölüyor olduğunu düşündüğümü söyledim. Ardından yine herkesin sorduğu o soru geldi. Yüzüme ne olmuştu? Buna cevap vermeyip ona yardım için yalvardım. O da sakinleşmem gerektiğine ve her şeyin iyi olacağına dair sözler sarf etti. Ardından da telefonla bir yerleri aradığını duydum.

Aradan zaman geçmişti. Kadının yeniden yanıma geldiğini duydum.  O sırada çimenlerin üzerinde oturuyordum. Elimi tutup tutamayacağını sordu. Çok üzgün olduğunu da ekledi. Sirenlerin ve aceleyle hareket eden insanların seslerini duydum. Neler olduğunu sordum. Kadın yanımda olduğunu söylemekle yetindi sadece.

Gürültü azalırken yanıma bir adam yaklaşıp sağlık görevlisi olduğunu söyledi. Yüzüme ne olduğuyla alakalı soruyu da es geçmemişti. Ona iyi olduğumu söyledim. Yüzüme dokunmak istemişti. İzin verdim. Bir süre sonra çığlık atıp ne yaptığını sordum. Bana her şeyin yoluna gireceğini söylediği sırada kadın elimi sıktı. Kulağıma cesur olmam gerektiğini fısıldadı. Aniden alnımdaki baskının kalktığını hissettim. Hava cildime daha bir soğuk geldi. Görevli bana ne yapıyorsa sanki portakalı soyuyormuşsunuz gibi bir ses çıkıyordu. Nasıl göründüğümü sadece hayal edebiliyordum. Sanki bu işlem sonrası yüzümdeki derinin altındakiler açığa çıkacaktı.

Ne yaşadığımı bilmiyordum. Kafamın içinde bir ağrı hissettim. Onu garip bir parlaklık izledi. Canım yanıyordu. Ağlamaya başladım.

Sağlık görevlisi “Gözlerine ne oldu?” diye sordu. Kör olduğumu söyledim. Onları kontrol etmek istedi. Gözlerimi muayene ettiğinde acı geri döndü.

Görevli, kadına beni tanıyıp tanımadığını sordu. Beni tanımıyordu ki. Sadece çığlıklarıma koşup gelmişti.

“Ne zamandır gözünde sorun var?” Görevliden yeni bir soru gelmişti.

Ben doğuştan kördüm. Parmaklarını görüp göremeyeceğimi sordu. “Hayır” dedim. Bu kez gözlerimi açıp açamayacağımı bilmek istiyordu. Ne demek istediğini anlamadığımı söyledim, gözleri açmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ki. Kendisi açmayı denemek istiyordu. Cevap vermedim. Parmaklarını yüzümde hissettim, lastik gibi bir şeyle kaplıydılar. Sonra tekrar o parlaklığı hissettim. Çığlık attım.

Görevli beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Kadın yine elimi sıktı. Neler olduğunu bilmiyordum. Daha önce hiç tecrübe etmediğim şeyler yaşıyordum. Aniden önümde bulanık bir form görünce çığlık attım.

“Sadece nefes al, her şey iyi olacak.” Etrafımda duyduğum telkin buydu. Nefesim yavaşladı ve sakinleşmeye başladım. Olan bitenin şaşkınlığı içerisindeydim. Bu his tüm vücudumu sardı. Ağlamak istiyordum ve ağladım, bu defa mutluluktan. Daha önce hiçbir şey görmemiştim. İlk defa ufacık bir aydınlık gözlerime ilişmişti.

Hastaneler, kontroller ve aradan geçen bir miktar süre. Göz maskesini gün boyunca takmam söylendi. Sadece gözlerimin alışması için gece çıkarabilecektim. Amcam ve halamla kalmaya başlamıştım ki, onların var olduğunu bile bilmiyordum. Okula gitmediğimi ve neler yaşadığımı öğrenince şok oldular.

Benim için inişli çıkışlı bir yolculuk oldu. Doktorlar asla mükemmel bir görüş elde edemeyeceğimi söylediler ancak sahip olduğum küçük görme yetisini tekrar kazanacaktım, bu tanrıdan bir armağandı. Son birkaç yıldır okumayı ve yazmayı öğreniyorum. İngilizcem mükemmel değilse özür dilerim. Yapabileceğim en iyi şey bu.

Halama babama ne olduğunu sordum ama tek söylediği kalp krizinden öldüğüydü. Onun nasıl bir adam olduğunu ve kime benzediğini merak ediyordum. Onu hiç görme şansım olmamıştı. Babamın onun kardeşi olduğunu ve ne olursa olsun onu seveceğini söyledi. Amcam ise onun hakkında konuşmak istemiyordu.

Bir süredir bilgisayar kullanıyorum ve internet gayet hoşuma gidiyor. Böyle bir şeyin var olduğuna gerçekten inanamıyorum. Bu kadar uzun süre yalnız kaldıktan sonra dünyanın neresinde olursa olsun, istediğim zaman, istediğim kişiyle konuşabiliyorum düşünsenize! Ama tabii emin olamadığım bir şey var. Canlı biriyle konuştuğumu nereden bileceğim? Onca yıl boyunca öteki dünya ile iletişim kurmuştum, ayırt etmem zor olacaktı. Ancak etrafımdaki hiç kimse bu konu hakkında babam gibi endişelenmiyordu.

Bugün internette biri bana kim olduğumu sordu. Bir forumda öteki dünya hakkında yazıyordum. İlişki kurabileceğim insanları bulduğum için çok mutluydum. Bana bir bağlantı gönderdiler. Bağlantıdaki yazıyı okuyup aynı kişi olup olmadığımı söylememi istediler. Link gerçek bir suç sitesine aitti. Ekranda babamla alakalı bir haber vardı. Yazıda ismim geçiyordu. Ama beni şok eden asıl şey bu değildi. Yazıda doğumumdan sonra annemin kaybolduğu ve görmemem için gözlerimin bağlandığı yazıyordu. Haberde babamın her zaman bir kız çocuğu istediğinden de bahsediliyordu. Onca yıl sandığınız gibi engelli biri olmadığınızı öğrenmek acı vericiydi ancak bunu yapanın babanız olduğunu öğrenmek çok daha beterdi.

Bodrumda on dört kız çocuğu cesedi bulunmuştu. Birinin kaçtığını söylediler, Sarah Frank adında bir kız. Polisi çağıran da oydu. Babam hepsini bahçedeki bodrum girişinden içeri almıştı. Sarah dört gün süren işkencenin ardından onun kızı olmayı kabul etmiş, sonra da kaçmayı başarmıştı. Daha sonra babamı tost yapmak için tezgâhın üzerine bıraktığı bıçakla bıçaklamıştı. Ben de farkında olmadan kıza kaçmasında yardım etmiştim.

Olanlara inanmak istemedim. İki kurbanın ismini haberde görmeseydim bunu yapabilirdim. Ellie Farmer ve Alex Riddle. Onlarla oturma odasında konuşmuştum.

Babamın, hayatı boyunca bana karşı dürüst olduğu en ufak bir konu var mıydı, merak ediyordum. Aslında merak ettiğim bir konu daha var. Acaba ben çocuklarla babam onları öldürdükten sonra mı yoksa önce mi konuşmuştum?

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Berkecan Akpunar’a aittir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: