Merdiveni tam tavan arasına açılan geçidin altında kurdum. Nefes alışım verişim düzensizdi. Heyecanlıydım. Yukarıda bir şeyle karşılaşma düşüncesi bana aptalca geliyordu ama oğlumun yüzündeki o dehşeti hatırladıkça denemem gerektiğini tekrarlıyordum beynimde. Elimdeki aletlerle birlikte basamakları yavaş yavaş çıkmaya başladım. Merdivenin gıcırtısı her adımda artıyor ve beni hedefe doğru yaklaştırıyordu. Artık en üst basamaktaydım. Asma kilide ulaşmıştım. Kilidin üzerinde bir anahtar deliği vardı ancak anahtar kim bilir neredeydi. Bu evde olduğu bile meçhuldü. Baştan beri düşündüğüm gibi onu kendi yöntemlerimle açmak durumundaydım.
Öncelikle kesmeyi deneyecektim. Demir testeresini elime aldım ve kilidin metalini kesme işine giriştim. Tüm gücümle aleti ileri geri itiyor, bir an önce kilidi takıldığı yerden kurtarmaya çalışıyordum. 5-6 dakika boyunca hiç durmadan bu işlemi tekrar ettim. En sonunda durdum ve kesmeye çalıştığım yere baktım. Sonuç büyük bir hayal kırıklığıydı. Metal bağlantıya hiçbir şey olmamıştı. Ona en ufak bir çizik bile atamamıştım.
Alnımdaki teri sildim. Şimdi çekici deneme vaktiydi. Aleti elime alıp defalarca metal bağlantıya vurdum. Çekicin başı kilidin üzerine büyük bir hızla iniyordu. Ancak dakikalar boyunca denediğim bu işlem de sonuç vermedi. Kilidin kapıdan kurtulmaya hiç niyeti yoktu. Tüm çabalarım başarısız olmuştu.
Sonunda pes ettim ve merdivenden aşağıya indim. Başka bir yöntem geliştirmeli ya da o lanet anahtarı bulmalıydım. Fakat bunu gecenin bu saatinde yapacak gücüm yoktu. Bir an önce uykuya dalıp her şeyi geride bırakmak istiyordum. Aletleri ve merdiveni odaya taşıdıktan sonra oğlumun yanına gittim. Çocuk uykuya dalmıştı. Gülümsedim ve saçını okşayıp alnından öptüm. Ardından odayı terk ettim.
Önceki gece yaşadıklarım nedeniyle uyku tutmamıştı. Sabah erkenden kalkıp hemen oğlumu kontrol etmeye gittim. Henüz uyanmamıştı, tüm masumiyetiyle mışıl mışıl uyuyordu. Bu biraz içimi rahatlatmıştı. Banyoya yöneldim. Önce yüzümü yıkadım, ardından dişlerimi fırçalamaya başladım. Birden yine ağzımda o acıyı hissettim, canım yanmıştı. Hemen avucumu açıp ağzımdakini tükürdüm. Bir başka kırık diş ellerimde duruyordu. Endişe duygusu acının yerini almıştı. Durup dururken dişlerimin dökülmesine anlam veremediğim gibi bu garip olaydan dolayı rahatsız da olmaya başlamıştım.
Durum her geçen gün daha da kötüleşiyordu üstelik. Ertesi sabah hiçbir neden yokken parmaklarımdaki tırnaklardan biri düştü. Sonraki sabah bir tane daha. Dört beş günün ardındansa saçlarımın döküldüğünü fark ettim. Her sabah bir tutam elimde kalmaya başlamıştı. Yaşadıklarım kesinlikle normal değildi. Bu evde tuhaf şeyler oluyordu ve bu açık açık hem bana hem de oğluma zarar vermeye başlamıştı. Ancak yardım isteyebileceğim ya da derdimi anlatabileceğim kimse yoktu. Zaten bana kimse inanmazdı.
Bu süre zarfından oğlumun psikolojisi de kötüye gidiyordu. Çocuk her geçen gün daha da içine kapanmaya, daha da suskunlaşmaya başladı. Gördüğünü iddia ettiği küçük kızla ilgili son zamanlarda hiç konu açmasa da kafasının içinde onu düşünüp huzursuz olduğunu tahmin ediyordum. Tavan arasından hiç bahsetmedik. Her şeyin birlikte geçireceğimiz zamanla düzelmesini umut ediyordum.
Ama daha kötüsü bizi bekliyordu. O yaşadığım korku dolu günü hiç unutamıyorum. Evdeki eksikleri tamamlamak için markete uğramıştım. Alışveriş sonrası eve geldim. Oğluma seslendim ancak cevap alamadım. Onu en son odasında oyun oynarken bırakmıştım. Muhtemelen beni duymamıştı. Odasının kapısını çalıp yeniden seslendim. Geri dönüş gelmedi. Kapının kolunu çevirip içeri girdiğimde oğlumu yerde yatarken buldum. Önce uyuyakaldığını düşündüm. Yüzünü okşadım ve ona yeniden seslendim. Ama hiç tepki vermedi. Uyanmıyordu. Panik ve dehşet hissi aniden tüm vücudumu sardı. Onu kollarından tutup sallamaya ve bağırmaya başladım ama en ufak bir hareket göremiyordum. Hıçkırıklarım odada yankılanırken onu göğsüme bastırdım. Uyanması için haykırdım, bağırdım. O ise ölü gibi sessizdi.
Kendimi evden dışarı nasıl attım hatırlamıyorum. Arabayı nasıl kullandığımı da. Sadece hastanenin acil kapısından girişim hayal meyal gözlerimin önünde. Oğlumu görevlilere teslim ettim ve saatlerce endişe içinde bekledim. Sonunda bir odaya alındı. Yanındaydım. Hala gözlerini açmamıştı, tepkisizdi ama onun başından ayrılmayacaktım. Yeniden bana bakıp gülümseyene kadar.
O stres ve yorgunlukla uyuyakalmışım. Aniden derinlerden gelen bir ses karanlık uykumu yararak beni kendime getirdi: “Baba?”
Uyuyakaldığım refakatçi koltuğundan fırlayıp oğlumun ellerini tuttum. Ne olduğunun önemi yoktu. Oğlum yaşıyordu. Mühim olan buydu. Mutluluğumu ifade eden birkaç cümlenin ardından evde neler yaşandığını sordum. Oğlum ürkmüş bir ifadeyle gözlerimin içine baktı.
“O kız baba. Tavan arasındaki kız. Yine geldi. Anlamadığım bir şeyler fısıldadı ve üzerime yürüdü. Çok korktum. Sen de yoktun. Sonrasını hiç hatırlamıyorum.” Gözlerinden bir damla yaş döküldü. “O evden gidelim baba. Ne olursun. Orası lanetli.”
Oğlumun cevabı beni fazlasıyla rahatsız etse de duygularımı belli etmemeye çalıştım. Onu sakinleştirdim fakat içimi ciddi anlamda bir korku kaplamıştı. Uyuyana kadar başında bekledim. Düşünceler beynimi kemiriyordu.
O an bir karar aldım. Ne pahasına olursa olsun buna bir son verecektim. Tavan arasına girmeden bu iş bitmeyecekti. O gece her şey açığa çıkmalıydı.
Ceketimi alıp odadan fırladım. Gitmeden önce hemşirelerden birine ben yokken oğluma göz kulak olmasını söyledim. Ardından hızla eve doğru yola çıktım.
Ev sessiz ve zifiri karanlıktı. Artık bu evdeki gizemli şeyle baş başaydım. Hissettiğim şey korkuydu. Neyle karşılaşacağımı bilmemenin korkusu. Ama cesur olup harekete geçme vaktiydi. İlk yapmam gereken şey tavan arasına ulaşmamı engelleyen kilidin anahtarını bulmaktı.
Hızla odalara yöneldim. Her yeri didik didik etmeye başladım. Raflar, dolaplar, çekmeceler, vazolar. Bir yerlerde olmalıydı. Bu sefer pes etmeyecektim. Oğlumun söylediği gibi evde gerçekten biri varsa onunla yüzleşmeye kararlıydım.
Duyduğum bir ses aniden geriye sıçramama neden oldu. Korkudan tüm vücudum gerilmişti. Ses salonun dışından gelmiş, sanki bir şey devrilmişti. Evde tek başımaydım ama sandığım gibi yalnız olmadığımı düşünmek beni ürkütüyordu. Kalp atışlarım tenimi yakan korkuyla artmıştı. Ellerim kendimi koruma amaçlı gayri ihtiyari bir şeyler aradı. Sehpada duran vazoyu kavradım ve salonun dışındaki koridora doğru yürüdüm.
İkinci Bölüm Sonu
Not: Hikaye tamamen tarafımdan kurgulanmış ve yazılmıştır, bana aittir. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Bir Cevap Yazın