Sevgililer Günü’nden Önce Açma

Hikayeyi dikkatle okuyup notlar almanızı tavsiye derim. Bu hikayenin içinde çözülmesi gereken bir mesaj var.

Arkadaşlar, yardımınıza ihtiyacım var. Her yıl şubat ayı geldiğinde böyle oluyorum. İştahım azalıyor. Düşüncelerim darmadağınık oluyor. Gerginliğimle başa çıkabilmek için işten bir hafta izin alıyorum hatta. Her yıl Sevgiler Günü’nden bir ya da iki gün önce kızımdan bir zarf postalanıyor bana. Başlıkları hep aynı “Sevgililer Günü’nden Önce Açma”, içlerinde de üzerlerine fotoğraf basılmış kağıtlar oluyor. Her zaman Sevgililer Günü’nde açarım zarfı, o gün de hep çabucak gelir. Bu sene arka arkaya bu zarftan göndermesinin 17. yılı. Sorun şu ki, kızım kaybolalı 17 yıl oldu.

Her şey kızım Riley sekiz yaşındayken başladı. Annesiyle kötü bir boşanma yaşamıştık. Birbirimizden nefret ediyorduk. Bazen inatçı olduğumu kabul ediyorum ama ona göre olan tüm kötü şeyler benim suçumdu. Her şey için beni sorumlu tutardı. Riley’nin kavga seslerimizden uyuyamadığı pek çok gece olurdu. Şimdi bakınca, boşanmak hem biz hem Riley için en iyi seçenekti. Yine de kızımız için anne babasının kopup gitmesini izlemek çok zor olmuş olmalı diye tahmin ediyorum.

Avukat ücreti fena yüksekti ama ortak velayet kararı onaylandığında buna değdiğini gördüm. Evliliğim berbat olsa da bana hayatımın güzelliğini, kızım Riley’i getirmişti. Kızımızın iki hafta bende, iki hafta annesinde kalması için ayarlamalar yapılmıştı, ikimizin evinin de okula yakın olması ulaşım işini de kolaylaştırıyordu. Kızımı almaya gittiğim zamanlar cadı annesiyle uğraşmak problem yaratsa da onu gördüğümde her şeyi unutuyordum. O büyüdükçe düşünmediğim şeylere olan ilgisi bir yetişkin olarak beni şaşırtıyordu. Hayvanat bahçesine gitmeyi severdi, oyuncak bebeğini de bebek arabasına koyar sallardı. Destek tekerleklere gerek bile kalmadan ona bisiklet sürmeyi öğretmiştim. O da bana sonsuza kadar süren Disney filmlerini sevebilmeyi öğretmişti.

Bayramlar, Riley ile geçirmeyi en fazla sevdiğim zamanlardı. Ailem ona bir prenses gibi muamele ederdi, o da ilgiyi bir sünger gibi emerdi. Dışarda oynayıp bir şeyleri araştırmaktan büyük zevk alırdı. O da bu özel günleri benimle geçirmeyi severdi ama çok fazla fırsat bulamazdı. Baskıcı annesi bayramlarda Riley’i kendi tarafına götüremediği zaman kargaşa çıkarırdı, ben de genellikle kavga etmek istemezdim. Hangi konuda onunla tartışacağımı dikkatle seçerdim.

Böyle önemli günlerde bir araya gelemediğimiz zamanlarda bana mektup yollamaya başlamıştı. Şükran Günü ya da  Noellerde onu göremediğim için üzülür; gazetede, dergide, internette gördüğü komik resimleri çıkartıp keser, özel günden birkaç gün önce bana postalardı. Üzerinde de “…….’dan Önce Açma” yazardı. Bu kolaj çalışmasından çok hoşlanmıştı. Bu yüzden ben de Yeni Yıl, Cadılar Bayramı, 4 Temmuz ve Sevgililer Günü’nde kart almaya başlamıştım ondan.

Bana geldiği bir gün mektupları tam bayram günü açıp açmadığımı sordu, ki ben hep öyle yapardım. İki hafta kuralını atlatmanın eğlenceli bir yoluydu bu. Bana yolladığı tüm mektup ve resimleri bir kutuda biriktirmiştim. Onları görmek bana mutluluk veriyordu.

Moralimi ne olursa olsun düzeltebilen sevimli meleğimdi o benim. Bedeni küçücük olsa da kalbi öyle büyüktü ki ikimizi de içine alabiliyordu. Annesiyle birlikte onu içine soktuğumuz duruma rağmen hala çok sevecendi ama benim de ona karşı ne kadar sevgi dolu olduğumu Tanrı biliyor.

Bir sabah kapımı çalan polis sesleriyle uyandım. Evimi arayıp beni sorguya çektiler ama yardımcı olamayacak kadar kafam karışmıştı. Riley’nin kaybolduğunu söylediklerinde aklımı kaçıracak gibi oldum. Polise yardımcı olabilmek için karımla iş birliği yapıp gururumu bir kenara atmıştım.

Aramalar hızla sürüyordu. Kırmızı alarm verilmişti, tüm departman meleğimi arıyordu.

Riley hiçbir zaman bulunamadı.

Eski karımın, komşuların, alakalı kim varsa herkesin ifadesi alındıktan sonra ne olmuş olabileceğine dair ortak bir kanı oluşturuldu. Rapor, Riley’nin en son caddede okul servisini beklediğini yazıyordu. Annesi işe hazırlanırken onun orada tek başına beklemesine müsaade etmişti. Daha sonra caddeye baktığında gitmiş olduğunu görmüş, servisin onu alıp okula götürdüğünü varsaymıştı.

Servis şoförü o gün Riley’i hiç görmediğini söyledi. Okul eski karımı Riley’nin okula gelmediği konusunda bilgilendirmek için aramış, bir saat sonra da polis devreye sokulmuştu. İlerleyen birkaç günde ufak tefek ipuçları bulunsa da sağlam bir şey çıkmamıştı.

Konuya olan ilgi de yardım da git gide azaldı. Yardım azaldıkça umut da azaldı. Polis iki hafta sonra vakanın askıya alındığını söylediğinde sinirden yatak odamın duvar alçısını sökmüştüm. Sorumsuzluğundan dolayı eski eşimi suçladığım bir dönem bile geçirdim. Ağır alkol aldım. İntiharı düşünüp tabanca bile almıştım. Hayatımın ışığı, manyak bir sapık tarafından söndürülmüştü. Acımı hiç bir şey dindiremedi, o bir yılı zar zor atlattım.

Derken bir zarf geldi bana.

Afallamış bir şekilde zarfı elimden düşürdüm. Yerde dururken üzerini okudum: “Sevgililer Gününden Önce Açma”.

El yazısı kızımınkinin aynıydı, hatta kesme işareti eksikti, ki Riley bu hatayı sıklıkla yapardı.

Kendimi kaybettim. Hayatımda hiç ağlamadığım kadar hıçkırıklara boğularak ağladım. Ne olduğunu fark ettiğimde acımın yerini korkunç bir öfke almıştı. Birileri kimsenin aklına gelmeyecek kadar mide bulandırıcı bir oyun oynuyordu bana, bu kişinin kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Eski karımı aradım ama o öfkemi zavallı bulup beni başından savdı. Bir şeyler bilebilecek bir kaç arkadaşımı aradım ama kimsenin bir fikri yoktu.

Sonunda zarfı açtım. Kağıda basılmış bir baykuş resmi vardı içinde.

Öfkeme hakim olup aklımı başıma aldığımda zarf ve içinden çıkanları poşete koyup polise götürmeyi akıl edebilmiştim. Kızım kaybolmadan önce, bir yıl sonra iletilmek üzere mi postalanmıştı acaba ? Bu zalim bir şaka mıydı? Onu kaçıran kişi beni mi deniyordu? Riley yaşıyor muydu?

Gelen posta incelendikten sonra da hiçbir sorum cevaplanamadı. Ne parmak izi, ne bir parça iplik ne de DNA örneği. Hiçbir şey yoktu. Aldığım en işe yarar bilgi üzerinde pul ve gönderi adresi olmadığı için mektubun bizzat o kişi tarafından posta kutuma getirildiğiydi.

Altı ay boyunca zarf ve baykuş resmi incelendikten sonra bana geri verdiler. Onları mektupları biriktirdiğim kutuya koydum.

Olay o kadar garipti ki hiç aklımdan çıkmadı. Nasıl kaybolmuş olabileceğine ve bir yıl sonra ondan nasıl mektup geldiğine dair kafamda senaryolar kurdum saatlerce. O bir yılı ailem ve arkadaşlarımdan uzakta, yaşadıklarımı anlamlandırmaya çalışarak geçirdim. Tek başıma kalıp kalp yaramın iyileşmesini beklemeliydim.

Diğer yıl 12 Şubat’ta başka bir mektup aldım. Aynı el yazısıyla, aynı başlık atılmıştı yine: “Sevgililer Gününden Önce Açma”. Üzülmedim. Nasıl olduysa mektup bana huzur verdi. Yapmam gereken şekilde iki gün sonra açtım. Bu defa gelen bir elma resmiydi. Diğerlerinin yanına koydum. Bu olay bu şekilde 16 yıl sürdü. Bu yıl da mektup alırsam 17 olacak. İlk dört yıl gelen yırtık resimler sırasıyla baykuş, elma, nazar boncuğu ve inekti.

Dört yıl boyunca polis boşu boşuna kanıt aradı bu mektuplar üzerinden, ancak bulamadı. Her yıl polis departmanına yeni mektubumla gittim, her yıl elim boş döndüm. Her yıl aynı vakitlerde bu ilginç mektubu almamın tuhaf olduğunu onlar da görüyordu ama postalar tehdit içerikli olmadığı için ellerinden bir şey gelmiyordu. Bana eşek şakası olma ihtimaline karşı görmezden gelmemi tavsiye ettiler. O ilk dört yıldan sonra polise gitmeyi bıraktım. Sonraki dört yılda şu resimleri aldım: Abaküs, nar, nal ve ejderha. Kesilmiş ejderha resmini aldıktan birkaç ay sonra Riley’nin kaybolmasıyla ilgili arandım. Genç bir üniversiteli, kızımın kayboluşu hakkında düşük bütçeli bir belgesel yapmak için benden izin istiyordu. Toplumun olayı bilmesi Riley’nin bulunmasına yardım edebilirdi, bu yüzden kabul ettim. Röportaj zordu ama üniversiteli genç, eski karımla da röportaj yapacak kadar uyumluydu. Gelen mektuplardan hiç bahsetmedim. Yayınlandıktan sonra polis yine birkaç önemsiz ipucundan başka bir şey bulamamıştı.

Sonraki şubat posta kutumu görecek şekilde bir gizli kamera kurdum. Yapanı suçüstü yakalamak istiyordum. Ama başka bir mektup aldıktan sonra kayıtları izlediğimde bir hata olduğunu fark ettim. 12 saat boyunca hiçbir şey olmuyordu. Yeni mektubu aceleyle açtım. Riley mektuplar aracılığıyla benimle konuşuyordu. Evet, tam olarak öyle olmayabilir ama benim durumumdaki bir adamın aklını kaçırmasına engel olan tek şey bu tür kuruntulardı.

Mektuptaki resim bu kez bir makastı.

Hayatıma devam ettim. İyi kazandığım, saatleri tutarlı bir yapı işinde dokuz yıldır çalışıyordum. Benimle yaşayan bir kız arkadaşım vardı, mükemmel biriydi ama Riley’den gelen mektup koleksiyonumu ondan gizli tutuyordum. Eski karım bile bilmiyordu koleksiyonumu. Sevgililer Günü neden evden çıkıp gittiğim sorulduğunda kızımın anısına olduğunu söylüyordum.

Sonraki dört yıl daha büyük resimler aldım. Dergiden alınmış gibi parlak kağıttandılar. Bir örümcek, bir leopar, bir diş ve bir üzüm resmi.

Biriktirmeye devam ettim. Her yıl Riley’den gelen hediyeydi benim için artık. Bunun bir eşek şakası olduğu düşüncem artık kalmamıştı, bu kadar uzun süre kimse uğraşmazdı çünkü.

Son üç yılda gelen resimler ray, deniz ve ütüydü.

Son 16 yıl katlanması zor bir savaştı benim için. Riley’nin nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı soruları ruhumu yedi bitirdi. Olabildiğince kendimi yatıştırıyorum ama gelen her yeni mektup acımı depreştiriyor.

Bunu birileri neden şaka olarak yapsın anlayamıyorum ama göndericinin Riley olma ihtimali de şaka olma ihtimali kadar inanılmaz geliyor. Her yıl aynı vakitler gizli kameram bozuluyor veya kayıtları izlediğimde hiçbir olay olmuyor . Bana bunu kimin yaptığı konusunda en ufak bir kanıtım yok, bu da beni delirtiyor. Gerçekten bu kadar uzun süredir bana birileri işkence ediyor olabilir mi?

Riley şuan yirmi beş yaşında ve eminim ki benden alındığı günkü kadar tatlıdır. Sevgililer Günü yaklaşıyor, yaşadığım panik artık kontrolümden çıktı. Olanlardan hiçbir şey anlayamıyorum, bu gizemli bulmacayı çözebilmek için yardımınızı bekliyorum.

Sizce neler yaşandığını çözüp bu adama yardım edebilir misiniz?

Not: Hikaye yabancı kaynaklardan alınmıştır. Çeviri, takipçilerimden Derya Küçükkiriş’e aittir.

YouTube kanalıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Cem’den Dinle YouTube

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: